2 milyar dolar nasıl sokağa atıldı?
Türkiye kaynakları sınırlı olan bir ülke. Özellikle de eğitim söz konusu olduğunda. Yeterli kaynak bulunamadığı için 6.5 milyon vatandaşımız okuma yazma bilmiyor. Okullaşma oranlarında Avrupa standartlarının çok altındayız. On binlerce okulda ikili eğitim yapılıyor, binlercesinde de iki, üç sınıf bir arada öğrenim görüyor. Büyük kentlerde ortalama sınıf mevcudu 50'nin üzerinde...
İşte böylesi bir ortamda her kuruşun, her kontenjanın altın değerinde önemi olması gerekir. Ama zerre kadar önemi yok.Sadece bu yıl üniversitelerde 70 bin civarında, fen ve anadolu liseleri ile kolejlerde de 20 bin civarında kontenjan boş kaldı. Daha da vahimi bu okullara girmek için kapı önünde bekleyen milyonlarca öğrenci var. Ama en çarpıcı olanı, bu boş kontenjanlar, sadece bu yıla yönelik değil, sonraki yıllarda da boş kalmaya devam ediyor. Yani hesap yapılırken sadece bu yılı değil sonraki yılları da hesaba katmak gerekir.
İşte bu çerçevede yapılan bir hesaba göre, yılda yaklaşık 2 milyar dolarlık bir kaynak savurganlığı var.
Bundan daha büyük bir kayıp olabilir mi? Oluyorsa da böylesine duyarsız kalınabilinir mi?
Maalesef oluyor. Hem de yıllardır. Ve bir Allah'ın kulu da çıkıp bunun hesabını sormuyor. İşte asıl üzücü olan bu!..
Eğitimde fire olur mu?
Fire kelimesi kulağı tırmalıyor. Rahatsız edici. Domatesin firesi olur ama öğrencinin firesi olur mu? Evet demek zor ama yaygın söylem bu yönde.
Sınıfta kalma oranlarının azaltılması gerekiyor. Ama elbette bunu, çalışan, çalışmayan ayırt etmeksizin herkesi sınıf geçirme şeklinde yorumlamamak gerekir.
Zaten bazı ülkelerde zorunlu eğitim süresi, yıla göre değil, yaşa göre belirleniyor. Örneğin 16, 17 yaşına kadar eğitim sisteminin içinde kalmak zorundasınız. Sınıf geçme değil, kredili ders geçme sistemi var. Mezuniyete kadar ister 50 ders alıyorsunuz, isterseniz 30 ders. Sonuçta da üniversiteye girerken, yeterli krediyi tutturduğunuz bölümlere başvuruyorsunuz. Yani öğrenci de memnun, üniversiteler de. Sınıfta kalma sorunu olmadığı gibi kalite erozyonu da söz konusu değil.
Peki, mevcut sisteme göre öğrenciyi "harcamayalım" noktasına gelirseniz ne olur? İşte bu konuda öğretmenlerin itirazları var. Peki bu tespiti bir kez daha niye yapıyorum, çünkü tıpkı boş kontenjanlar konusunda olduğu gibi bu konuda da ciddi bir savurganlık var.
Yani bir yanda çocuklarımıza Anayasal zorunluluk olan temel eğitimi bile veremezken, öte yanda, öğrencileri ilgi ve yetenekleriyle örtüşmeyen derslerde başarısız oluyorlar diye sınıfta bırakıyoruz ya da sistem dışına itiyoruz.
Ve bunun adına da başarı diyoruz...
Oysa sınıfta kalan her çocuk, eğitime vurulan bir darbedir. Onlar bir kabahatliyse, ailesi, öğretmenleri, arkadaşları, en önemlisi de sistemden üç, beş kabahatlidir. Çünkü onu kazanma konusunda yeterince çaba gösterilmemiştir...
Eğitimin amacı ne?
Şimdi bu çerçeveden baktığımızda eğitimin amacı ne sorusu akla geliyor. Çocuğu harcamak mı, yoksa kazanmak mı?
Sorunun doğru cevabı elbette kazanma olmalıdır. Ama bizdeki gibi çocuğu ve zaten kısıtlı olan kaynakları harcamaya yönelik sistemlerde bunu gerçekleştirmek mümkün değil. Zaten olmuyor da...
Eğitimin temel amacı, önce kendisine yeten iyi insanlar yetiştirmektir. Bunu gerçekleştirmeyen yani kendisine bile yetmeyen insanlarla toplumları çok daha iyi noktalara götürmek, hele hele mutlu etmek, zorun da ötesinde imkânsız.
Ülkemizde eğer yediden yetmişe öyle ya da böyle, o konuda ya da başka konuda bir mutsuzluk söz konusu ise bunun sebeplerini başka yerlerde aramaya hiç gerek yok.
Sorumlu belli. Eğitimden başkası değil.
Seven değil kızan, mutlu değil mutsuz, zoru değil kolayı seven nesiller yetiştiriyoruz.
Keşke her şeyden önce kendisi ile barışık, hoşgörülü, azimli, doğruyu yanlışı birbirinden ayırabilen gençler yetiştirebilsek. Matematik, Fen, Coğrafya nasıl olsa arkadan gelir.
Ama yarış atı gibi koşturup, testlere mahkûm ettiğimiz öğrenciler, ne çocukluklarını ne de gençliklerini yaşayabiliyorlar. O öğrendiklerini sandıkları bilgileri de üç gün sonra unutup gidiyorlar.
Geriye de yorgunluktan, kırgınlıktan, kızgınlıktan ve boşa geçen yıllardan başka bir şey kalmıyor.
Özetin özeti: Eğitimde yeni hedefler belirleyip onları hayata geçirmek, yeni anayasadan çok daha önemli. Ama gel de anlat...
Abbas Güçlü
Abbas Güçlü okul kontenjanları milli eğitim eğitim sistemi sınıfta kalma
tarihli haber
Dersimiz.com Haber