Eğitim Sitesi

Çocuk Hakları, Çalışan Çocuklar ve Eğitim Sorunları

Çocuk Hakları, Çalışan Çocuklar ve Eğitim Sorunları

Prof. Dr. Nuray SENEMOĞLU
Sağlıklı bir toplum; bedensel, ruhsal, sosyal yönden sağlıklı bireylerde oluşur. Bireylerin tüm yönleriyle sağlıklı olabilmesi ise, çocukların çok yönlü gelişimine ve eğitimine önem vermek ve kaynak ayırmakla mümkündür. Yatırımların en etkilisi çocuklar için yapılan yatırımdır. Çünkü her yönden sağlıklı yetişmiş bir çocuk, gelecekte yaratıcı, üretici, çok yönlü düşünebilen, yaratıcı ve bilimsel problem çözme gücü yüksek, etkili iletişim kurabilen kendisi ve çevresiyle barış içinde yaşayabilen, gizil güçlerini en etkili bir biçimde kullanabilen, kendisini gerçekleştirmiş mutlu bir yetişkin, hak ve sorumluluklarını bilen nitelikli bir vatandaş olacaktır. Sağlıklı yetişmiş çocuk değer yaratmaya adaydır. Toplumun gelişebilmesi, sağlıklı bireylerden oluşması ile mümkündür. Sağlıksız ve nitelikli eğitimden yoksun çocuk ise, toplumun mutsuzluk kaynağıdır ve gelişmesini önleyecek en önemli faktördür.

Erken yaşlarda çocuğun içinde bulunduğu çevre ve çocuğa sağlanan eğitimin niteliği onun gelecekteki başarılarını ve dolayısıyla da yaşam kalitesini büyük ölçüde belirlemektedir. Yapılan araştırmalar ilk çocukluk yıllarındaki uyarıcı ortam ve yaşantı yetersizliklerinin daha sonraki yıllarda öğrenme ve gelişim düzeyini sınırlandırdığını; zengin uyarıcı çevrenin ise, okul öğrenmelerinin temelini oluşturan anadilini kullanma yeterliliğini, sayısal, uzaysal yeteneklerini, başarma güdüsünü, iyi çalışma alışkanlıklarını, sonuç olarak öğrenme düzeyini artırdığını göstermektedir (Bloom, 1976).

Bloom'un yaptığı analizlere göre, 17 yaşına kadar olan zihinsel gelişimin% 50'si dört yaşına, % 30'u dört yaşından sekiz yaşına, % 20'si ise sekiz yaşından 17 yaşına kadar oluşmaktadır. Çocuğun ilk yaşlarda dar ve sınırlı bir uyarıcı çevreden, zihinsel gelişim açısından zengin bir uyarıcı çevreye geçişi 20 derecelik bir zekâ farkı yaratmaktadır. Bloom'a göre bu fark, bir çocuk için ilerideki meslek hayatında işçi olmak ile profosyonel bir meslek sahibi olmak arasındaki fark gibidir.

Ayrıca yine Bloom tarafından irdelenen araştırma sonuçlarına göre, çocukların 18 yaşına kadar gösterdikleri başarının% 33'ü okul öncesindeki,% 42'si ilköğretim devresindeki % 25'i ise ortaöğretim devresindeki başarıları ile açıklanabilmektedir. Eldeki bulgular bize, öğrencilerin orta öğretim ve yüksek öğretim kademesindeki başarı farklılıklarının büyük bir kısmının okulöncesi ve ilköğretim dönemlerindeki öğrenmeleri ve eğitimleri ile ilgili olduğunu göstermektedir (Bloom, 1964, s.72-110).

Yukarıda bir kısmı verilen araştırma sonuçları insan yaşamında 0-18 yaş arasında özellikle de okulöncesi ve ilköğretim döneminde bireyin içinde yaşadığı çevrenin ve bu çevrede kazandığı yaşantıların, kısacası aldığı eğitimin onun sonraki yaşamını biçimlendirmede can alıcı bir öneme sahip olduğunu göstermektedir.

Konunun önemini gören dünya ulusları, yarım yüzyıldan beri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle,"Eğitim Hakkının Herkes İçin Geçerli" olduğunu kabul etmişlerdir. 0-18 yaş döneminin önemini benimsemiş olan Birleşmiş Milletler,Ayrıca 20Kasım 1989 tarihinde yürürlüğe koyduğu Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 1. maddesinde; "Bu sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre erken yaşta reşit olmak durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır" biçiminde ifadelendirerek 0-18 yaş arasını çocuk olarak kabul etmiştir. Bu sözleşmeyi imzalamış olan Türkiye de yaşa bağlı olan çocuk tanımını yasal olarak onaylamıştır.

Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 24. maddesinin 1. bendinde "Taraf devletler, her çocuğun bedensel, zihinsel, ruhsal, ahlâksal ve toplumsal gelişmesini sağlayacak yeterli bir hayat seviyesine hakkı olduğunu kabul ederler"; 2. bendinde "Çocuğun gelişmesi için gerekli hayat şartlarının sağlanması sorumluluğu sahip oldukları imkânlar ve malî güçler çerçevesinde öncelikle çocuğun ana-babasına veya çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere düşer." 3. bendinde ise; "Taraf devletler, ulusal durumlarına göre ve olanakları ölçüsünde ana babaya ve çocuğun bakımını üstlenen diğer kişilere çocuğun bu hakkının uygulanmasında yardımcı olmak amacıyla gerekli önlemleri alır ve gereksinim olduğu takdirde özellikle beslenme, giyim ve barınma konularında maddî yardım ve destek programları uygularlar."

Bu durumda, 18 yaşına kadar herkesi çocuk olarak tanımlayan sözleşme, çocuğun bakım, gelişim ve eğitiminden öncelikle çocuğun ana baba ve yasal vasilerini sorumlu tutmakla beraber, çocuğun söz konusu haklarının korunması ve sağlanması konusunda nihai sorumluluğu devlete vermiştir. Ancak,Dünya üzerindeki ülkelerin pek çoğu gerek"Eğitim Hakkının Herkes için geçerli" olduğuna ilişkin eğitim hizmetlerini yaygınlaştırma çabalarına, gerekse Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin esaslarını uygulama girişimlerine rağmen;"Herkes İçin Eğitim Dünya Beyannamesi"ne göre (1990);

? 100 milyonu aşkın çocuk ilköğretimden yoksundur. Bunların 60 milyonu ise kız çocuktur.

? Gerek sanayileşmiş gerekse gelişmekte olan bütün ülkelerde 900 milyonu aşkın yetişkin okuma-yazma bilmemektedir. Bunların 2/3'ü kadındır.

? 100 milyondan fazla çocuk ve çok sayıda yetişkin temel eğitim programlarını ya tamamlayamamakta ya da temel bilgi ve beceriden yoksun olarak mezun olmaktadır.

? Dünyadaki yetişkin nüfusun 1/3'ünden fazlası yaşam standartlarını yükseltebilecek, toplumsal ve kültürel gelişime ayak uydurabilecek yazılı bilgi, beceri ve teknolojiye ulaşma imkânlarından yoksundur.

Bu arada dünya uluslarının pek çoğu artan borç yükü, ekonomik durgunluk ve ekonomik küçülme tehlikesi, hızlı nüfus artışı, ulusların kendi içinde ve uluslar arasındaki ekonomik eşitsizliklerin artması, savaşlar, sivil çekişmeler, önlenebilir çocuk ölümleri ve çevresel bozulmanın yaygınlaşması ile karşı karşıyadır.

Söz konusu sorunlar, bir yandan temel öğrenme ihtiyaçlarının karşılanmasını güçleştirirken, diğer taraftan da geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusun önemli bir bölümünün temel eğitimden yoksun olması toplumların bu sorunlarla güçlü ve bilinçli bir biçimde mücadele etmesini önlemektedir. Ayrıca, 1980'lerde gelişmiş ülkelerin eğitime yaptıkları harcamalardaki kısıntılar da eğitimin niteliğinin düşmesine yol açmıştır(UNICEF, 1990).

Dünya Bankası'nın hazırladığı "Dünya Kalkınma Raporu 1999-2000"de de Türkiye, millî gelir içinde dünyada eğitime en az kamu harcamasını yapan ülkeler arasında yer almaktadır. Bu durum ise, eğitim niteliğinin artırılmasını büyük ölçüde engellemektedir.

Eğitim sisteminin nitelikli işgücü yetiştirmedeki yetersizliği ve eğitimli insana dayalı iş sahalarının sınırlılığı, insanların eğitime olan güvenlerini sarsmaktadır. DİE verilerine göre eğitimli insanlar arasındaki işsizlik oranı eğitimsizlere göre daha yüksektir. Bu durumda, gelir düzeyi düşük aileler için çocuklarının okumuş işçi olmaktansa, vasıfsız işçi olarak bir an önce ekmek parası kazanmaları daha önemli hâle gelmektedir (VIII.Yıllık Kalkınma Plânı Çocuk Özel İhtisas Komisyonu Raporu, 2001).

Bu durumda, insan yaşamında çok önemli bir yere sahip olan 0-18 yaş dönemindeki ülkemiz çocuklarının bedensel-ruhsal, sosyal yönden sağlıklı ve başarılı birer yetişkin olabilmeleri için aileler ve devlet ne gibi önlemler almakta; sorumluluklarını ne derecede yerine getirmektedirler?Aşağıda Türkiye'de çağ nüfusu çocuklarının eğitime ve iş gücüne katılımları ve eğitim sorunları irdelenmiştir.

Türkiye'de Çocuk Nüfusunun Eğitime ve İş Gücüne Katılımı ve Sorunlar

Türkiye'de çocuk nüfusunun eğitime ve iş gücüne katılımlarını inceleyebilmek için öncelikle, "ülkemizde çocuk kime denmektedir?" bu kavramın açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Medenî yasaya göre "18 yaşını doldurmakla reşit olunur."O hâlde medenî yasa 18 yaşından küçükleri çocuk olarak kabul etmektedir. Ayrıca,Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeyi kabul eden Türkiye'de reşit olma yaşı 18 olduğuna göre bu sözleşmeyle de 18 yaşına kadar her insan çocuk olarak kabul edilmiştir.

Ayrıca, Anayasanın 50. maddesinde "Kimse yaşına, cinsiyetine ve gücüne uygun olmayan işlerde çalıştırılamaz. Küçükler ve kadınlar ile bedenî ve ruhî yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar" biçiminde ifade edilerek çocukları çalışma yaşamında koruyacak önlemlerin alınmasına işaret etmektedir.

Türkiye'de İş Yasasının 67. maddesinde de çalışma yaşının 15 olarak saptandığı görülmektedir. 15 yaşından küçük çocukların çalıştırılmaları yasaktır. Ancak, yine aynı yasada "çocukların sağlık ve gelişmelerine okul veya meslekî eğitim ve mesleğe yönelten programlarına devamlarına, yahut öğrenimden yararlanma kabiliyetlerine zarar vermeyecek nitelikteki hafif işlerde 13 yaşını doldurmuş çocukların çalıştırılmaları mümkündür" denmektedir. Bu son ibareyle yasa koyucu her ne kadar çocuğu korumaya dönük birtakım ilkeler benimsemişse de çalışma yaşını 13'e kadar düşürerek; çocukların yeterli eğitimi almaksızın iş gücü olarak kullanımını meşrulaştırmıştır. Böylece çocuğun gelişim ve eğitimindeki aile ve devletin yükümlülüğünü azaltıp henüz gelişmekte olan çocuğun kendisine ağır bir sorumluluk yüklenmiştir. Ayrıca, iş yasasına tabi olmayan işlerde Umumi Hıfzısıhha Yasası çalışma yaşını 12 olarak belirlemiştir. Bu durumda ülkemizde çocukların çalışma yaşı 12'ye kadar düşürülmüştür.

Yukarıda kısaca verilen yasalarda ve kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşmede Türkiye'de insanların 18 yaşına kadar çocuk kabul edildikleri, ancak çalışma yaşının bazı durumlarda 12'ye kadar düşürüldüğü görülmektedir. Ülkemizde yasalarca çocukları korumaya dönük birtakım koşullar belirlense de çocukların çalışma yaşının 12'ye kadar düşürülmesi, onların ucuz iş gücü olarak kullanılmasının kapılarının açılmasına neden olmuştur. Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması çocukların henüz gelişimlerini tamamlamadan ve yeterli eğitimi almadan erken olarak iş gücüne katılmalarının önlenmesi açısından önemli bir gelişmedir.

Ancak, 18.08.1997 tarih ve 4306 sayılı yasa ile 1997-1998 öğretim yılından itibaren ilköğretimin, 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime dönüştürülmesine rağmen ilköğretimde okullaşma oranının henüz % 100'e çıkarılmadığı ve sağ nüfusunun bir kısmının okul dışında kaldığı görülmektedir. DİE'nin 1997-1998 verilerine göre oluşturulan Tablo 1 incelendiğinde 1996-1997 öğretim yılında ilkokul düzeyinde okullaşma oranı % 90.74; ortaokullarda % 64.47; lise ve dengi okullarda ise % 50.89'dur.Söz konusu düzeylerdeki kızların okullaşma oranlarına bakıldığında erkeklerden daha düşük olduğu görülmektedir. 1997-1998 öğretim yılında 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitime geçilmesiyle 7-14 yaş grubunda okullaşma oranının % 82.21, ortaöğretimde (lise ve dengi) ise, % 50.03 olduğu görülmektedir(DİE, 1997-1998, s.87). Bu durumda yasalarda 18 yaşına kadar çocuk kabul edilen bireylerin özellikle 15-18 yaş grubunda, sadece % 50'si eğitimden yararlanmakta % 50'si okul dışında kalmaktadır. Hatta okul dışında kalan ve yasal olmaması nedeniyle resmî istatistiklere girmeyen zorunlu eğitim çağındaki pek çok çocuk enformel sektörde çalışmaktadır. Baştaymaz tarafından yapılan(1990) bir araştırmada da çalışma yaşına girmemiş, hatta zorunlu eğitimlerini tamamlamamış bir çok çocuğun enformal sektörün yasal ve yasadışı faaliyetlerinde yer aldığı; bu çocukların ucuz emek potansiyeli yanında henüz fiil ehliyetlerinin bulunmaması, kaçma-saklanma gibi fiziksel ve kolay kandırılma gibi psikolojik özellikleri nedeniyle yasadışı faaliyetlere kolayca itildiği gözlenmiştir. Bu durum, çocukların temel ve meslekî eğitimlerini tamamlayarak iş gücüne katılmaları için devletin, işçi-işveren sendikalarının ve Sivil Toplum Örgütlerinin çocuklarımızın dolayısıyla da ülkemizin geleceği bakımından ivedilikle önlem alması gerektiğinin bir göstergesidir.

38079 kez okundu adddersimiz.com

tag Çocuk Hakları Çocuk Hakları Günü eğitim belirli gün ve haftalar belirli günler ve haftalar önemli haftalar önemli günler belirli haftalar

Yeni Eklenen Belirli Gün ve Hafta Yazıları

Çocuk Hakları, Çalışan Çocuklar ve Eğitim Sorunları Hakkında Yorum Yazın...

  

Çocuk Hakları, Çalışan Çocuklar ve Eğitim Sorunları Hakkında Yorumlar

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Çocuk Hakları, Çalışan Çocuklar ve Eğitim Sorunları