Bir tarikata girerek, yaşayışını onun yasa ve törelerine uydurmuş kimse. Farsçada "kapı kapı dolaşan", "dilenci", "fakir", Arapçada "fakir, yoksul ve dilenci" anlamlarına gelir. Terim olarak, bir mürşidin ya da şeyhin manevî eğitiminden yararlanan kişidir. Dervişler mensup oldukları tarikatın esaslarına uygun biçimde taç ve hırka giyer, teber, asa, keşkül vb. taşırlardı.
Tarikat aracılığıyla kendilerini Tanrı'ya ve Peygamber'e bağladıkları inancında olan dervişler, bağlı bulundukları tarikatın adap ve erkânını yerine getirmeyi dinsel bir ödev sayarlardı. İlk derviş topluluğu Kadiriye tarikatı içinde görülmeye başlar. Tanrı'ya ve Peygamber'e bağlanış; şeyh, mürşit ve pir aracılığıyla olurdu. Tarikata giren derviş uzun bir süre giriş merasimine tâbi tutulurdu.
Dervişler, Tanrı'yı anmak anlamına gelen zikir sırasında "vecd" ve "istiğrak" içinde coşarlardı. Her tarikatın ayrı bir zikir ayini olurdu. Mevlevîler sema yapar, Sadi tarikatının dervişleri ayaklarını yere vurur, dümbelek çalıp rakseder, Rufailer kızgın demirleri yalar, vücutlarına şiş batırır, Kalenderiler sürekli gezerlerdi. Kadın dervişler, zikirlerini kendi aralarında yapardı. "Bacıyanı Rum" adlı topluluğu kadın dervişler oluşturmuştu. Bektaşi dervişler boyunlarına ya da bellerine teslim taşı da denen kemer takarlardı. Tekke ve zaviyelerin Cumhuriyet yönetimince kapatılmasıyla dervişlik ortadan kalktı.