Sanat yapıtlarını tanıtmak, açıklamak, sınıflamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazıların tümüne verilen ad; tenkit. Edebiyat eleştirisinin tarihi ilk çağlara kadar götürülebilirse de bir yazı türü olarak 19. yüzyılda geliştiği bilinmektedir. Platon'un güzel sanatlar ya da şiir üzerine düşünceleri daha çok kuramsal niteliktedir. Bu konudaki düşünceleri sistemleştiren Aristoteles de ustasının izinde yürümüş, felsefenin sınırları içinde estetik açısından "güzel" ve "güzellik" kavramları üzerinde durmuş, sanatın ne olduğunu açıklamayı amaçlamıştır. Rönesans'a kadar bu tutumda bir değişiklik görülmez. Edebiyat eleştirisi yazma kurallarını, söz sanatlarını açıklayan, bu yolda öğütler veren bir bilgi dalı niteliğini taşır. Rönesans'taki eski yazarları değerlendirme eğilimi de, dilbilgisi sınırlarını aşamamıştır. Tek tek yapıtların, yazarların değişik açılardan ilk kez incelendiği 17. yüzyılda ise Aristoteles'in "Poetika"sı ile Horatius'un "Ars Poetica"sından çıkarılan kurallar, dogmalar biçiminde değer ölçütü sayılmış, farklılıklar göz önüne alınmadan her yapıta ve her yazara uygulanabileceği kabullenilmiş, ayrıca bir yapıt ahlâkî etkileri açısından değerlendirilmiştir. Bu tutuma tepkiler ve konulan kurallara karşı çıkışlar 18. yüzyılda görülür, 19. yüzyılda da bir sisteme oturtulur. Edebiyatın toplumbilimde veri olarak kullanılması, edebiyat tarihi çalışmalarının başlaması, eleştirel bir bakışı zorunlu kılmakta, edebiyat yapıtını oluşturan nedenleri açıklamayı gerektirmektedir. Bu nedenle klasisizme tepki olarak doğan romantizm, önce kalıplaşmış yargıları, tek ve değişmez sayılan değer ölçülerini zorlamıştır. Sanatın, dolayısıyla edebiyatın ne olduğu sorusuna aranan yanıtlar da bu yanıtlara bağlı olarak yeni değer ölçütlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bu değer ölçütleri genel bir sınıflamayla,
1) Dış dünyaya ve topluma dönük eleştiri;
2) Sanatçıya dönük eleştiri;
3) Okura dönük eleştiri;
4) Yapıta dönük eleştiri biçiminde kümelendirilebilir.
Bu bölümlemeye bağlı olarak tarih içinde, tarihsel eleştiri, toplumbilimsel eleştiri, sanatçıya dönük eleştiri, Marksist eleştiri, izlenimci eleştiri ve biçimci eleştiri anlayışları gelişmiştir. Tarihsel eleştiri, bir edebiyat yapıtının yazıldığı dönem ve koşullar göz önüne alınarak değerlendirilebileceği görüşüne dayanır. Toplumbilimsel eleştiri, edebiyat yapıtını toplumsal koşullara bağlı olarak değerlendirir. Marksist eleştiride sanatın bir üstyapı kurumu olduğu görüşüne dayanılarak, edebiyat yapıtının diyalektik yöntemle toplum yapısındaki sınıflaşma açısından değerlendirilmesi gerektiği savunulur. Sanatçıya dönük eleştiri, sanatçının kişiliğiyle yapıtları arasında sıkı bir ilişki olduğu ilkesine dayanır. İzlenimci eleştiride yapıtın uyandırdığı izlenim aktarılır ve öznellik ilkesi benimsenir. Biçimci eleştiri ise, her yapıtın kendine özgü yapısını aklamayı amaçlar. Türk edebiyatında geçmişte Batılı anlamda bir eleştiri anlayışı yoktur. Divan edebiyatı döneminde edebiyat ilimlerinden sayılan ilm-i nakd, Arap ve İran edebiyatından alınmış kurallarla şiirin iyisiyle kötüsünü ayırmayı amaçlıyordu. Buna göre öze girilmeden söz ve anlam sanatları, aruz, kafiye gibi söyleyişle ilgili değerlendirmeler yapılmaktaydı. Şuara tezkirelerinde bu tutumun dışına çıkılsa da basmakalıp yargılarla yetinilmekteydi. Bu açıdan Türk edebiyatında eleştiri tür olarak Tanzimat'tan sonra görülür. Düşünce cümlesini gerçekleştirerek yeni düzyazının gelişimine katkıda bulunan Şinasi, ilk eleştiri örneklerini de vermiştir. Ama Tanzimat'ta edebiyat eleştirisi asıl Namık Kemal'le başlamıştır. Eleştiri anlamında muaheze sözcüğünü seçen Namık Kemal, özellikle eski edebiyatı değerlendirir ve kendi edebiyat anlayışı açısından divan edebiyatının olumsuz yanlarını sergiler. Bu dönemde Ziya Paşa, Recaizade Ekrem ve Muallim Naci, eleştiri türünde ürün veren öteki yazarlardır. Ama Tanzimat eleştirisinin belli bir yönteme dayandığı söylenemez. Eleştiri yazıları divan edebiyatını kötüleyen ya da öven, Batı edebiyatından alınma yeni türleri ya da Batılı yazarları tanıtan yazılardır. Bu nedenle belirli bir yönteme dayanmaya çalışan, açıklama ya da yorumlama, değerlendirme işlevini üstlenen bir eleştiri anlayışı Edebiyatı Cedide döneminde gelişmiştir. Bu gelişim, Edebiyatı Cedidecilerin gerçekçilerden başlayarak çağdaşları simgecileri kadar Batı'yı hemen hemen günü gününe izlemelerinin sonucudur. Ayrıca Edebiyatı Cedideciler, Hippolyte Taine, Anatol France, Jules Lemaitre, Emile Faguet, Fréderic Brunétiére gibi değişik eleştiri yöntemleri geliştiren yazarlardan etkilenerek yeni tenkit anlayışlarını tanıtan yazılar da yazmışlardır. Bu alanda en iyi örnekleri dönemin salt eleştiriyle uğraşan tek yazarı Ahmet Şuayıp vermiştir. Özetlenirse, Türk edebiyatında bir tür olarak eleştiri, Batı'da ortaya çıkıp sistemleşen eleştiri anlayışlarının etkisinde gelişmiştir. Bu gelişim, birbiriyle zaman zaman kesişen iki ayrı çizgide sürmüştür: Edebiyat tarihi, inceleme ve araştırma alanında; yeni edebiyat akımlarının ilkelerinin, niteliğinin açıklanması ve savunulmasında. Yeni yayımlanan edebiyat yapıtlarını tanıtmayı amaçlayan eleştiri yazıları ise bu iki çizginin tamamlayıcısı durumundadır. Çağdaş eleştiri anlayışına uygun çalışmalarsa ancak 1940'tan sonra gelişmiştir.