Bir kelimenin nereden geldiğini veya oluş şeklini ve birçok kelimenin ortak kökünü bulma işi. Bu işle uğraşan gramer dalı filolojinin bir bölümü olup, kelimelerin mânâlarının köklerini mümkün olduğu kadar eskiye giderek araştırır.
On dokuzuncu yüzyıla kadar etimoloji, kelimenin aslını vermekle sınırlandırılmıştır. Daha sonra etimoloji bir kelimenin çeşitli lisanlardaki benzer diğer kelimelerle olan ilgisini de araştırmıştır. Etimoloji yoluyla, kültürlerin gelişmesini ve birbirine olan tesirini anlamak mümkündür. Fakat bu işte bir dilin iç ve dış târihini hakkıyla bilmek gerekir. Bir dilin iç târihi kendi içindeki gramer değişiklikleri ve gelişmesi ile ilgilidir. Dış târihi ise diğer dillerle olan münâsebeti olup, onlardan yaptığı alış-verişlerdir. Bu îtibârla kelimelerde meydana gelen değişiklikleri üç grupta toplamak gerekir: 1) Her lisan diğer dillerden kelime alarak, önceden kullanılan kelimeler atılır veya kullanım sâhaları daraltılır. 2) Kelimelerin şekillerinde değişiklikler meydana gelir. 3) Kelimelerin anlamları değişir.
Türkçe iç târih bakımından pek muhâfazakâr bir dildir. Ancak dış târih bakımından bunu söyleyemeyiz. Çünkü Türkçe başka dillerden pekçok kelime almış ve bunları kendi ses yapısına uydurduğu gibi, bâzılarının mânâlarını da değiştirmiştir. Ayrıca aynı medeniyet dâiresi içinde olduğu için Arapça ile Farsçayı yabancı dil kabul etmeme düşüncesinden hareketle bunlardan pekçok kelime almıştır. Bu sebeple zamanla bâzı kelime ve deyimler, kullanılmaz hâle gelmiş veya kullanış alanı sınırlandırılmıştır. Bu, eskiden yazılmış birçok kitabı yeni nesillere hitab edemez şekle getirmiştir. Lisanın bir takım ihtiyâçlara cevap vermesi bakımından, yavaş yavaş değişmesi normaldir. Ancak ilim dışı olarak yapılacak zorlamalar ve asılda değişiklik, toplumda bir takım huzursuzluklara sebeb olur.