Taş, tunç, kil, alçı, fildişi, pişmiş toprak ve bakır gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek ya da yoğurulup pişirilerek biçimlendirilen sanat eseri.
Tarihte ilk heykel örneklerinin Yontma Taş Devrinde ortaya çıktığı sanılmaktadır. Günümüzden yaklaşık 5 bin yıl önce Mısır ve Mezopotamya'da yaşayanların heykel konusunda çok ileri oldukları bilinmektedir. Mısırlılar, ölülerin öteki dünyada yalnız kalmaması için mezarlarına köle ve hayvan heykelcikleri koyarlardı. M.Ö. 2040′ta başlayan Orta Krallık döneminde hüküm süren firavunlar, bugün bile nasıl yapıldıkları anlaşılamayan piramit biçiminde dev mezarlar yaptırmış, bu mezarların içlerini ve tapınakları da metrelerce yükseklikteki heykellerle süsletmişlerdir. Yapımında binlerce kölenin çalıştırıldığı bu heykellerden en ünlüsü, Abu Simbel tapınağının girişinde yer alan II. Ramses'in 20 metre yüksekliğindeki dört heykelidir.
Heykel sanatının en önemli örnekleri, Eski Yunan'da M.Ö. 450-500 yılları arasında yapılmıştır. Yunanlılar, mermere hareketlilik ve canlılık kazandırmayı başarmışlardır. Eski Yunan heykellerinde insan vücudu en yetkin biçimde araştırılarak ortaya konmuştu. Bu dönemin en önemli heykeltıraşları; Pheidias, Praksiteles ve Polykleitos'tur. Yunan heykel sanatı, daha sonra gelişen Roma Uygarlığı'nı da etkiledi. Roma Döneminde yapılan büst ve heykellerde Yunan heykel sanatının belirgin etkilerini görmek olanaklıdır.
Avrupa'daki heykel sanatı Orta Çağ döneminde dinî bir niteliğe bürünürken Rönesansla birlikte olağanüstü yetkinliğe ulaştı. Rönesans Döneminde; Donatello, Michelangelo ve Bernini gibi sanatçılar, heykel alanında ölümsüz yapıtlar gerçekleştirdiler.
20. yüzyıldaki heykel anlayışı estetik alanındaki gelişmelerin etkisiyle, daha çok biçim araştırmasına yöneliktir. Ayrıca çağdaş heykeltıraşlar, demir, çelik, alüminyum gibi özel madde ya da alaşımları kullanmaları yönüyle de klâsik dönem heykeltıraşlarından ayrılmaktadır.
Türkiye'de heykel alanında yapılan çalışmalar 1882 yılında Osman Hamdi Beyin kurduğu "Sanayi-i Nefise Mektebi"nin açılması ile başladı. Bu dönemde Osmanlı padişahı olan Abdülaziz, ülkemizdeki heykel sanatının gelişmesini sağlamak için kendi heykelini yaptırdı. Padişahı at üstünde gösteren bu heykel, Beylerbeyi Sarayı'na konulmuştu.
Sanayi-i Nefise Mektebinin ilk heykel öğretmeni, Roma'da heykel öğrenimi gören Oskan Efendidir. Bölümün ilk öğrencisi olan İhsan Bey, Oskan Efendinin ölümünün ardından onun yerine geçerek ülkemizdeki heykel çalışmalarının gelişmesine büyük katkılarda bulunmuştur. Cumhuriyet Döneminden sonra yetişen önemli heykeltıraşlarımız arasında; Şadi Çalık, Hüseyin Gezer, İlhan Koman ve Kuzgun Acar gibi isimler sayılabilir.