Marmara Bölgesi'nde, İstanbul Boğazı'nın iki yanında yer alan ile ve bu ilin merkezi olan kent. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi arasında kalır; doğuda Kocaeli, batıda Tekirdağ illeriyle sınırlanır; kuzeybatıda Kırklareli ile de kısa bir sınırı vardır. Armutlu-Bozburun Yarımadası'nın kuzey kıyısında kalmakla beraber, Yalova da İstanbul'a bağlı bir ilçedir (492 km2). 5.172 km2 alanıyla Türkiye'nin küçük illerinden biridir. İl toprakları, morfoloji bakımından orta kesiminde İstanbul Boğazı ile parçalanmış, az yüksek platolardan meydana gelir. Jeologların gençleşmiş peneplen olarak niteledikleri bu plato, özellikle boğazın hemen iki yanında çok tipiktir ve şu üç üniteden oluşur: 1) Genel eğimi, doğuda Kocaeli Platosu'nda güneydoğu-kuzeybatı; boğazın batısında, Trakya kesiminde de kuzeybatı-güneydoğu olan ve yüksekliği 80-150 m. dolayında bulunan plato düzlüğü. 2). Bu düzlük içine derin şekilde gömülmüş akarsu vadileri. 3) Plato düzlüğünün üstünde yükselen kubbemsi tepeler. Bunların başlıcaları, Küçük ve Büyük Çamlıca (226 ve 267 m.), Alemdağ (442 m.) ve ilin en yüksek yeri olan Aydos Dağı (537 m.) ile Trakya'da, Çatalca yakınında Çıplaktepe'dir. (323 m.). Karadeniz ile Marmara arasında, boğazda birbirine yaklaşan dar iki yarımada görünümünde olan İstanbul ili, iklim bakımından oldukça çeşitli yörelere sahiptir. Bu çeşitlilik, Türkiye'nin başlıca ana iklim bölgelerinin geçiş yeri üzerinde bulunmasının bir sonucudur. Kuzeyde, nemli Karadeniz; güneyde, etkileri Marmara'nın batısında da devam eden sıcak Akdeniz; Çatalca yöresinde ise İç Trakya'nın az çok karasal iklimleri görülür. İstanbul, hem sıcaklık hem de yağış rejimi bakımından Karadeniz-Akdeniz arasındaki geçiş tipi özelliğini taşımaktadır. İlde büyük akarsular yoktur. Bununla beraber, plato düzlükleri içine gömülü akarsular, boylarına ve havzalarının genişliğine göre, oldukça bol su taşırlar. Başlıcaları, ilin kuzeydoğu sınırında Ağva'da, Karadeniz'e dökülen Riva, Çanak Deresi, Anadolu Yakası'nda, boğaza karışan Küçüksu ve Göksu, Haliç'te son bulan Alibey ve Kâğıthane dereleri ile Terkos, Küçükçekmece ve Büyükçekmece göllerine karışan sulardır. Bu suların bazıları üzerinde, İstanbul kentinin su gereksiniminin bir bölümünü karşılayan barajlar kurulmuştur. Fakat bu bakımdan en büyük kaynak Terkos Gölü'dür. İstanbul ili, nüfus sorunları ve yönetim yöreleri bakımından başka illere benzemeyen bazı özellikler taşır. 1980'de il genel nüfusu 4.741.890'dı. Bu nüfusun 2.909.455'i kentsel ve 1.832.445'i ise kırsal nüfustu. Ancak bu nüfus, günümüzde 9 milyonu aşmıştır. Fakat kentsel nüfusun son derece büyük bölümü, doğrudan doğruya İstanbul il merkezine aittir. İstanbul, Cumhuriyet döneminde en hızlı kalabalıklaşan illerden biridir. Bu hızlı artışın en önemli nedeni, il merkezi ve yakın çevresine yıllardan beri iç göçlerle Anadolu'nun her köşesinden akan nüfustur. Bugün İstanbul'da yerleşmiş bulunan nüfusun yarıdan çoğu, doğum yeri itibariyle İstanbullu değildir. Örneğin İstanbul'da, Kastamonu ili merkezindeki nüfustan çok Kastamonu doğumlu, yine hemen hemen Sıvas il merkezinde yaşayanlar kadar Sıvas doğumlu insan yaşamaktadır. İç göçlerin başta gelen çekim merkezi olması, İstanbul'u bu toplumsal olayın derin etkisi altında bırakmaktadır. Kentin hızla ve anormal koşullar altında büyümesi ve çevresine doğru alabildiğine yayılması, gecekonduların durmadan artması, kentte her türlü belediye hizmetlerinin bu gidişe ayak uyduramayarak her gün daha yetersiz kalması bunun başlıca somut görüntüleridir. İlçelerinin çoğunluğu, İstanbul belediye sınırları içinde yer alır. Bu durum, Ankara ve diğer birkaç büyük il merkezinde de olduğu gibi, Türkiye'nin fazla nüfuslu kentlerine özgü bir niteliktir ve en belirli şeklini İstanbul'da bulur. İstanbul belediye sınırları içinde kalan ilçelerin bir bölümü, kentin merkezi yerindedir ve kırsal nüfusları yoktur. Kentin kenarlarında kalan bazı ilçelerin ise kırsal nüfusları vardır. Örneğin Galata Köprüsü'nün güney ucu ile Sultanhamamı, Sirkeci semtlerini ve Sarayburnu'nu içine alan Eminönü (alanı sadece 4 km2), onun batısında, yine Haliç kıyılarından Marmara'ya kadar inen Fatih (alanı 13 km2), Haliç'in karşı kıyısında Beyoğlu, boğaza açılan Beşiktaş ilçelerinin kırsal nüfusları yoktur. Kırsal nüfusları olan ilçelerde, kent nüfusu yine de ağır basar. Bu nedenle, dar anlamdaki İstanbul kenti, 17 km2 kadar bir alanda bulunduğu hâlde, geniş anlamdaki İstanbul'un yayılış alanı 300 km2'yi geçer. Nüfusun %90'dan fazlası İstanbul anakentinde toplanır. 1984'te çıkarılan Büyükşehir Belediyeleri Kanunu'yla İstanbul'da Büyükşehir belediyesi ve onunla bağlantılı olarak çalışacak ilçe belediyelerinden oluşan yeni bir yönetim yapısı kurulmuştur. İl topraklarında, yarıdan çoğu buğday olmak üzere, 224.000 ton kadar tahıl, 75.000 ton meyve ve 143.000 ton sebze üretilir; 150.000 baş koyun beslenir. Ayrıca, çoğu il merkezi yakınında, yoğun olarak sebzecilik, mandıracılık, tavukçuluk yapılan ve besi hayvanı üretilen çiftlikler de vardır. Fakat tarım alanındaki bu çalışmalar, bugün nüfusu 6 milyonu bulmuş olan ve bunun 5 milyona yakınının tarımsal üretimde hiç rolü bulunmayan kentsel nüfustan meydana gelen İstanbul ili, tüketiminin ancak çok küçük bir bölümünü karşılayabilir. İstanbul, Türkiye'de endüstri, ticaret, ulaştırma gibi tarım dışı ekonomi sektörlerinin ağır bastığı tek ildir ve hammadde, özellikle besin maddelerinin çok büyük bölümünü dış ülkelerden ve Türkiye'nin öteki yörelerinden temin etmek zorundadır. Son yıllarda endüstri kuruluşlarının çoğu kent merkezinin uzağında, banliyöde, yeniden kurulup gelişen uydu kent yerleşmelerinde yer almaktadır. Kentin sıkışıklığını mümkün olabildiği kadar azaltmak amacını güden bu girişimler, son 30 yıldan beri İstanbul'u küçük, yer yer sürekli şeritler hâlinde endüstrileşmiş yerleşmelerden oluşan bir çember içine almaktadır. Bu nedenle ilin, tarım sektörü dışında kalan ekonomik etkinliğini doğrudan doğruya İstanbul il merkezi içinde ele almak zorunluğu vardır. Türkiye gayri safi millî hasılasının %20'den fazlası İstanbul'da yaratılmaktadır. Bu hasılanın %35'ten fazlası sanayide, %31'i ticarette, %10'u ulaşımda, %6'sı hizmetlerde, %3'ü devlet hizmetlerinde, %1'i tarım kesiminde gerçekleşmektedir. İstanbul il merkezi, dünyanın en geniş kentlerinden biridir. Belediye sınırları içindeki genişliği kuzeyden güneye 25, doğudan batıya 30 km.ye varır. Bu kadar geniş bir alana yayılmış olan kentin merkezi, İstanbul Boğazı'nın Marmara'ya açılan güney kıyıları ile Haliç'in boğazla birleştiği güney bölümünün iki yakasıdır (Anadolu Yakası'nda Üsküdar ve Kadıköy; Rumeli Yakası'nda Eminönü, Fatih, Beşiktaş, Beyoğlu, Eyüp ilçeleri). Kent, bu merkezden hemen her yöne doğru büyümüş ve büyümektedir. Boğazın iki yanına doğru (Anadolu Yakası'nda Kısıklı ve Ümraniye; Rumeli Yakası'nda Mecidiyeköy-Levent, Etiler-Kâğıthane, Alibeyköy, Sağmalcılar-Gaziosmanpaşa); Marmara'nın Anadolu kıyıları boyunca, Kocaeli ili sınırına kadar (30 yıl öncesine kadar demiryolu boyunca sıralanan ve birbirinden geniş boşluklarla ayrılan Kızıltoprak, Göztepe, Erenköy, Bostancı, Maltepe, Cevizli, Kartal, Pendik gibi küçük yerleşmeler, bugün Ankara ekspres yolunu da içe doğru aşarak, gerideki tepelere doğru yayılan yoğun nüfuslu yerleşmeler hâline gelmiştir) ve Marmara'nın Trakya kıyıları boyunca (özellikle Bakırköy, Ataköy, Yeşilyurt, Küçükçekmece yöreleri) bir büyüme söz konusudur. Yüzyıllar boyunca, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının merkezi olan İstanbul, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin, Balkanlar'ın ve Önasya'nın en kalabalık, en önemli endüstri, ticaret ve kültür merkezidir. Türkiye ihracatının, özellikle de ithalatının en önemli kapısıdır. İthal mallarının en büyük satış ve dağıtım merkezidir. İstanbul, aynı zamanda birçok endüstrinin toplandığı bir merkezdir. 1973'te, Türkiye'de 10 ve daha fazla işçi çalıştıran büyük işyerlerinin sayısı (özel ve kamu kesimi) 6.000 kadardı ve bunun 2.500'ü İstanbul'da toplanmıştı. 1980'de ise, İstanbul imalat sanayi işyerlerinin %86'sı 10'dan az işçi çalıştıran işyerlerinden oluşuyordu. Endüstrinin başlıca kolları, dokuma fabrikaları ve her türlü trikotaj; giyim eşyaları ve konfeksiyon; çimento; şişe-cam; alkollü içkiler; sigara; deri ve kösele; ayakkabı; kimyasal maddeler (özellikle kauçuk mamulleri, sentetik ve plastik eşyalar); madeni eşyalar; dökümhaneler, gemi yapımı ve onarımı; basın ve yayındır. Türkiye'nin en önemli kültür ve sanat merkezi olan İstanbul'da üniversite ve yüksekokullar, birçok yayın ve basımevleri, uzun tarihî geçmişini sonsuzlaştıran birçok sanat yapıtları, dünyaca ünlü müzeler ve sanat galerileri vardır. Bütün bunlara eklenen dünyaca ünlü doğal güzelliği (Boğaz, Adalar) nedeniyle, Türkiye'nin en canlı turizm merkezidir. Türkiye'ye gelen yabancı turist sayısının yarısı kadarının giriş kapısı (hava, deniz ve kara ulaşımıyla) İstanbul'dur. Bu sayıya iç turizm hareketleri de katılınca, İstanbul'un bu bakımdan önemi daha da belirir. İstanbul, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlayan kara ve demiryollarının; Karadeniz'i Akdeniz'e birleştiren denizyolunun ve uluslararası havayollarının bir düğüm yeridir. Bu yollarda, ticarî eşya ve insan ulaştırması bakımından Balkanlar'ın ve Orta Doğu'nun en büyük merkezidir. Avrupa'dan gelen karayolu, Haliç'i üç ve boğazı iki köprü ile aşar. Bu yollar ve köprüler üzerinden akan yoğun trafiğe ayrıca Sirkeci ve Harem arasındaki arabalı vapur seferleri de yardımcı olur. Demiryolları ulaşımını iki ana gar paylaşır: Sirkeci ve Haydarpaşa. Bu iki gar arasında da yük vagonları taşıyan feribot seferleri yapılır. Dış ve iç limanlardan doğruca İstanbul'a gelen gemiler, boğazdan transit geçenler ve yılda 100 milyondan fazla yolcu taşıyan kent içi seferleri, yoğun deniz ulaşımının göstergeleridir. 1999'da genişletilen uluslararası havalimanı Atatürk Hava Limanı'ndaki trafik hızla artmaktadır. Taşıma ve ulaştırma işlerinde, Türkiye bütünü içinde bu derece büyük payı olan İstanbul kenti, öte yandan büyük bir trafik sıkışıklığı içindedir. Özellikle kent içi trafiğinde görülen bu sıkışıklık, kentin başlıca sorunlarından biridir. İstanbul'un kuruluşuyla ilgili olarak bulunabilen en eski kalıntılar, Fikirtepe'de (Kadıköy) yapılan kazılarda ortaya çıkmıştır. Trakların Haliç dolaylarında, Fenikelilerin de bugünkü Kadıköy dolaylarında yerleştikleri bilinmektedir. Bazı kaynaklara göre, Yunanistan'ın Megara kentinden gelenler, bugünkü Sarayburnu'na yerleşerek İstanbul'un çekirdeğini oluşturmuşlardır. Yunan egemenliğinden sonra bir süre Roma egemenliğinde kalan kent, İ.S. 395 yılında Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti oldu. Hun İmparatoru Atilla, o dönemdeki adı Konstantinopolis olan kentin yakınlarına kadar geldi. 626'da Avar Türkleri, 668-669'da, 673-674'te ve 713-714'te Araplar, 813'te Bulgar Türkleri kenti kuşattılarsa da alamadılar. Daha sonra Peçenekler ve Selçuklular, kentin yakınlarına geldiler. IV. Haçlı Seferi sırasında, kent Lâtinlerin eline geçti. Bütün şehir yağmalandı, yakıldı ve yıkıldı. Sanat yapıtları ve kitaplar yok edildi. 1261'de Konstantinopolis tekrar Bizanslıların yönetimine girdi. 14. yüzyıl başlarında Osmanlılar, Rumeli ve Anadolu Yakası'nda, kentin çevresini ellerine geçirdiler. 1397'de Yıldırım Bayezit, 1411'de Musa Çelebi, 1422'de II. Murat, kenti almak için girişimde bulundular. Sonunda II. Mehmet (Fatih), 53 gün süren bir kuşatmadan sonra kenti aldı (29 Mayıs 1453) ve İstanbul, Osmanlı Devleti'nin başkenti oldu. Osmanlı Devleti'nin merkezi olarak birçok toplumsal olaylara sahne olan kent, 1509'da ve 1894'te iki büyük deprem geçirerek hasar gördü. 16 Mart 1920'de, I. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletler tarafından işgale uğradı. Kurtuluş Savaşı sonunda, 6 Ekim 1923'te işgalden kurtarıldı ve 13 Kasım 1923'te de başkent olma niteliğini kaybetti.