Şâir, edebiyat öğretmeni ve târihçi. 1902'de İnebolu'da doğdu. Babası Filibeli muallim Mehmed Cevdet Efendi, annesi Şefike Hanımdır.
İlköğrenimini Kastamonu'da yaptı. Ortaöğreniminden sonra Ankara Darülmuallimînine girdi. 1922'de mezun olduktan sonra, Giresun, Samsun ve Balıkesir'de ilkokul öğretmenliği yaptı. Bilâhare İstanbul Edebiyat Fakültesine ve Yüksek Muallim Mektebine girdi. Mezûn olunca, öğretmenlik mesleğine döndü. Yurdun birçok yerinde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yaptı ve 1941'de Devlet Konservatuvarı Müdürlüğüne getirildi. Burada çalıştığı yıllarda Türk konservatuvarının târihçesini yayınladı.
Şahlanıp şu dağların köpüren sularından
Tutuşan gönüllere ses verdik zaman zaman
Çalkalanır içimizde ufka çarpan bir umman
İlhâm olur çağıldar şarkımızda bu vatan
kıtasıyla başlayan, Konservatuvar Marşını yazdı. 1944'te ırkçılık-turancılık yaptığı gerekçesiyle hapse düştü. Bilâhare beraat etti. Tekrar öğretmenliğe döndü. Yurtdışında talebe müfettişliği yaptı. Londra Üniversitesinde ve İstanbul Çapa Eğitim Enstitüsünde edebiyat öğretmenliğinde bulundu ve 1969'da emekliye ayrıldı. 1984-1985 yıllarında Marmara Üniversitesi, daha sonraki senelerde de Mîmar Sinân Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültelerinde edebiyat dersleri verdi.
İlk şiir zevkini, edebiyat öğretmeni olan babasından aldı. İlk şiirleri lise öğrencisiyken Açık Söz gazetesinde çıktı. İzmir işgal edilince Ankara'da çıkan 15 Mayıs Gazetesinde "İzmir'e Tahassür" adlı vatan sevgiyle dolu manzumesini yayınladı. Bilim dünyâsında edebiyat târihimize âit araştırmalarıyla, yine bu alanda kitap ve yazıları, eski nesirden sâdeleştirmeleri olan Orhan Şaik; sanat dünyâsında çeviri eserleri ve halk şiirimizin geleneklerine bağlı, çoğu millî konularda lirik-epik şiirleriyle tanındı. Balıkesir'de öğretmen olduğu sıralarda çıkardığı Çağlayan mecmuasında Aya Mektuplar başlıklı nesirler vardır. Şiirlerinde aruz veznini de kullandı. Birçok dergide çıkan Budin Türküsü, Bayburt Türküsü, Maraş Türküsü gibi şiirlerinde ise dünün ve bugünün duygularını dile getirmiştir. Almanca, İngilizce, Arapça ve Farsça tercümeleri ve edebiyat alanında alıştırmaları vardır.
Başlıca gâyesi üniversite hocası olarak görünmek oldu ancak istediği gerçekleşmedi. Üniversite hocalarını hedef aldı. Eserlerinde her yazar ve ilim adamı gibi olmayacak hatâlar yapmasına rağmen destûrsuz bağa girdi. Tenkitlerini Destûrsuz Bağa Girenler adı ile yayınladı. 1989 yılında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi kendisine "doktor" ünvanını verdi.
Yetmiş yılık öğretmenlik hayatında binlerce öğrenci yetiştiren Orhan Şaik Gökyay, 2 Aralık 1994 tarihinde vefat etti ve cenazesi ertesi gün Üsküdar'daki Nakkaştepe Mezarlığı'nda toprağa verildi.
Eserleri:
Bugünkü Dille Dede Korkut Hikâyeleri (1939), Devlet Konservatuvarı Târihçesi (1941), Kabusnâme (1944), Kâtip Çelebi Hâtıra Kitabı (1957), Kâtip Çelebi'den Seçmeler (1968) ve G.Jacob'dan: Türklerde Karagöz, Paul Wetlek'ten: Menteşe Beyliği, Brockelmann'dan: İslâm Devletleri Târihi, C. Brentano'dan: Yiğit Kasperl ile Güzel Annerl'in Hikâyesi gibi çevirileri vardır.
Orhan Şaik, şiirlerini bir kitapta toplamadı, dergilerde dağınık bıraktı. Türkçeyi çok güzel kullanmasına rağmen bir ara uydurmacılık akımı içinde yer aldı. Aşağıdaki şiiri unutulmaz manzumelerindendir.
BU VATAN KİMİN?
Bu vatan, toprağın kara bağrında,
Sıra dağlar gibi duranlarındır.
Bir târih boyunca onun uğrunda,
Kendini târihe verenlerindir.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup, tam ercesine
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir.
Ardına bakmadan yollara düşen
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
Târihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gâzidir, dağlar kahraman;
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Hudutlarda gözü bayraklarında
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Gökyay'ım ne desen ziyâde değil,
Bu sevgi, bir kuru ifâde değil,
Sencileyin hasmı rüyâda değil,
Topun namlusundan görenlerindir.