Çeşitli sistemlerin uygun görünen yanlarını birleştirerek bir sistem ortaya koyma eğilimi, eklektizm. Birbirine karşıt sistemlerin bile birbiriyle uyuşan yanları bulunabilir. Sistemlerin birbiriyle uyuşan yanlarını alıp uyuşmayan yanlarını bırakarak yeni bir sistem oluşturmaya gidilebilir. Bununla birlikte seçmeci tutumlara felsefe tarihinde az rastlanır. Bu da elbette filozofların apayrı parçalardan bir bütün kurmaktansa özgün bir sistem oluşturmayı yeğ tutmalarından gelir. Felsefe tarihinin bu konuda anılmaya değer ilk filozofu belki de İskenderiyeli Potamon'dur (İ.S. 1. yüzyıl). Potamon'un felsefesinden günümüze çok bir şey kalmamışsa da bu felsefenin doğaüstüyle ilgili konularda Aristotelesçi, ahlâk konularında biraz Stoacı, biraz Epikurosçu olduğu bilinir.
Seçmecilikte adı en çok anılması gereken kişi elbette Leibniz'dir. Leibniz felsefesini kurarken seçmeci bir tutum almakla kalmamış, ayrıca seçmeciliği savunmuştur. Onun seçmeciliği biraz da kendinden önceki felsefelere, özellikle de skolastik felsefeye karşı kesin yadsıyıcı bir tutum almış olan Descartes'a yöneltilmiş bir eleştiridir. Descartes'ın tersine Leibniz skolastik felsefede bile işe yarar bir şeyler bulunabileceğine inanıyordu. Seçmeciliği bir öğreti olarak temellendiren, 19. yüzyıl Fransız filozofu Victor Cousin'dir. "Sistemler varsadıkları şeylerle doğru, yoksadıkları şeylerle yanlıştırlar" diyen Cousin'in daha çok Descartes'a ve Kant'a dayanan seçmeciliği Fransa'da Temmuz Monarşisi sırasında üniversitenin resmî öğretisi durumuna gelmiştir. Cousin'e göre tüm felsefe sistemleri dört temel biçime indirgenebilir: Ülkücülük, duyumculuk, kuşkuculuk, gizemcilik. Seçmecilik bu dört bakış açısının olumlu yanlarını almalıdır. Sonradan Taine ve Renouvier gibi filozoflar bu anlayışı temelsizlikle eleştirdiler. Giderek seçmecilik küçültücü bir anlam kazandı.