İstanbul(İÜHA)- İstanbul Üniversitesi, Türkiye'de ilk defa gerçekleştirilen 'koyun klonlama' ve 'Anadolu sığırlarının ilk kez klonlanması' çalışmaları ile dünyada adından söz ettirdi. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde 21 Kasım 2007 tarihinde 'klon koyun üretimi projesi' ile dünyaya gelen Oyalı, 'Türkiye'nin ilk klonlanan canlısı' olma özelliğini taşırken, 19 Ağustos 2009 tarihinde dünyaya gelen Türkiye'nin ilk klon buzağısı Efe, 'dünyada ilk klonlanan Anadolu yerli sığırı' olarak biliniyor.
İstanbul Üniversitesi'nin Avcılar yerleşkesindeki Veteriner Fakültesi'nde; 'tüp bebek' yönteminin hayvanlarda uygulanabilirliği, aynı zamanda 'kısırlaştırma' sürecinin hayvanlarda sorunsuz ve acısız atlatılması konusunda çalışmalar yürütülürken, 5 Ocak 2010 tarihinde gerçekleştirilen operasyonla dünyaya gelen ilk dişi Anadolu sığırları Ece ve Ecem de bu başarılı projenin sağlıklı birer ürünü oldu.
Hayvancılık ve insan sağlığını ilgilendiren konularda gen transferi yapılmış hayvanların sütlerinden elde edilecek proteinleri, birçok hastalığın tedavisinde kullanmayı amaçlayan Pabuccuoğlu, başarılı çalışmalara imza attıkları İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi'nde yenilenen binaları ve laboratuvarlarında sorularımızı yanıtladı.
▪ Başarıyla gerçekleştirdiğiniz klonlama işlemleri sayesinde İstanbul Üniversitesi 'Oyalı' adında kopyalanmış bir kuzu ve 'Efe' adında da kopyalanmış bir buzağı sahibi oldu. Peki Türkiye'de ilk olan bu çalışmalar, yurt dışında da ses getirdi mi?
▪ Dünya sıralamasında, klonlama açısından ilk 10′da yer alıyoruz. Yaptığımız yöntemin farklı bir özelliği de var. Dünyada, erken dönem embriyo transferini kullanan kimse yok
Oyalı ve Zarife Türkiye'nin ilk iki klonudur. Zarife maalesef 1 yaşında öldü bir hastalık sonucunda.
▪ İnsan sağlığı ve hayvancılık açısından her iki klonlamanın da Türk Bilimi'ne ne gibi katkıları oldu?
Oyalı ve Zarife adında iki koyun; Efe, Ece ve Ecem isminde, klonlamadan doğan 3 tane buzağımız var. TÜBİTAK'ta Efe, Ece ve Ecem'in embriyoları üretildi ama transferlerini biz gerçekleştirdik ve gebelik takiplerini yaptık. Şu an Tarım Bakanlığı'nın müşteri olduğu ve TÜBİTAK tarafından desteklenen bir 1007 projesi var. 'Türkhaygen-1 Projesi'. Anadolu'ya özgü yerli ırkların gelecekte kaybolmalarına karşı kurulan bir banka. Bu proje kapsamında hem embriyo hem sperma hem doku hem de DNA bankası oluşturuluyor. Bu proje kapsamında, devlet olarak uluslar arası gen kaynaklarımızı koruyacağımıza dair yapılmış sözleşmemizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Çevresel koşullara ve Anadolu'nun iklim şartlarına oldukça dayanıklı hayvanlar. Diğer kültür ırkları gibi çok titizlik gerektiren hayvanlar değiller. Bunlar çok yüksek düzeyde genetik çeşitlilik içeriyorlar. Dolayısıyla onlara gelecekte çok ihtiyacımız olacak. Bunları da saklamanın bir yöntemi kuşkusuz klonlama çalışmalarıdır
▪ Bugün klonlama tekniği, hayvan sağlığı açısından bir tehdit oluşturuyor mu? Ve başarı oranı ne düzeyde?
Öncelikle herhangi bir genetik değişim söz konusu değil. Klonlama tekniğinin kendi içinde bir takım dezavantajları var. Örneğin; gebelik sürecinde iri yavru doğması, yavru zarlarında su toplaması gibi özellikle doğum sonrasında gözlemlenen solunum yetersizlikleri olabiliyor. Göbek kordonları fazlaca kalın olduğu için özellikle sığırlarda göbek kordonu iltihapları çok sık yaşanıyor ancak bunlar da radikal tedaviler ile göbeğin komple alınması şeklinde cerrahi müdahaleler yapılarak tedavisi gerçekleştirilebiliyor. Doğum sonrası ilk 15 gün çok önemli. Özel bakıma ihtiyaçları oluyor. Oyalı ve Zarife'de ilk 48 saatten sonra her şey normal ilerledi. Efe'de solunum güçlüğü problemi yaşamamıza rağmen, Ece ve Ecem'de hiçbir problem yaşamadık. Sezaryenle sağlıklı bir doğum gerçekleştirdik.
▪ Klonlamalarda çoğunlukla duyduğumuz, doğumun 'sezaryen yöntemi' ile gerçekleştirilmesi. Özellikle bu yöntemin tercih edilmesinin amacı nedir?
Normal doğum her zaman bir risk içeriyor. İnsanlar için de aynı durum söz konusudur. Göbek kordonunun kalın olmasından dolayı, bağın dipten kopma riski var. Yavrunun anneden dışarıya çıkıncaya kadar geçtiği doğum kanalının dar olması nedeniyle güç doğum şekillenmesine bağlı olarak solunumun yetersiz kalması gibi riskler de söz konusu olabiliyor. Doğumu kontrol altına almak için bu yöntemi kullanıyoruz.
▪ Basında Oyalı ve Zarife için duyduğumuz "Türk Dollyleri" deyimini doğru buluyor musunuz? Ve tabii ki sağlık durumlarını da öğrenmek istiyoruz Türk Dollyler'inin?
Türk Dolly'leri güzel bir yaklaşım. Sonuçta 'Dolly' dünyada bir sansasyon uyandırdı ve bütün dünyada klonlama bu isimle beyinlerde yer etti. Bu gazetecilik mesleği açısından da doğru bir manşetti bence. Bunun kullanılmasının bizim için hiçbir sakıncası yok. Gerek Oyalı'nın, gerekse Efe ve diğer buzağılarımız Ece ve Ecem'in sağlık durumları da çok iyi. Oyalı'nın üremesi için de çalışmaları sürdürüyoruz.
▪ İstanbul Üniversitesi bu başarılı kopyalama çalışmasıyla ilk 10 ülke arasına girdi. Bunun devamının da gelmesini ümit ediyoruz. Peki şu sıralarda ya da gelecekte gerçekleştirmeyi planladığınız başka klonlama projeleri var mı?
Doğrudan klonlama çalışması olarak; Türkhaygen Projesi'nde kullanılan dokulardan yararlanarak klonlama çalışmasına devam etmek istiyoruz ki onun da işe yaradığını gösterebilmek adına. Tek başına klonlama olarak bu çalışmamız var ama esas bizim hedefimiz transgenik koyun üretmek. İnsan sağlığında kullanılacak olan bir proteini, sütüyle elde edebileceğimiz bir transgenik koyun üretmeyi hedefliyoruz. Bunun için projemiz devam ediyor. Yakın zamanda umuyoruz başarıya ulaşacağız.