İslâm devletinin himâyesinde yaşayan gayri müslim vatandaş. Ehl-i zimmet de denir. Zimmet, ahd, eman, himâye, sâhip çıkma koruma mecbûriyeti emniyetini garanti etmek demektir. Zımmîlerin İslâm devletinin vatandaşı olması başlıca şu şekillerden biri ile olur. Müslümanlar tarafından harp ile veya sulh ile fetholunan bir beldenin (memleketin) halkı, cizye ve harac vermeği kabul ederlerse İslâm devletinin vatandaşı olurlar. Cizye, erkeklerden şahıs başına, harac arâzilerinden, topraklarından alınan vergidir (Bkz. Cizye, Haraç). Zımmîler cizye vermekle artık onlara dokunulmaz, emniyet içinde yaşarlar. Canlarını, mallarını, ırz ve nâmuslarını, İslâmın adâletine sığınarak korumuş olurlar. Ticâretlerinde, işlerinde serbest olurlar. Müslümanlar gibi huzur içinde yaşarlar. Din ve vicdan hürriyetine sâhip olurlar. Onlara haksızlık yapılmaz. Peygamber efendimiz; "Kim zımmîye zulmeder veya taşıyamayacağı yükü yüklerse o kimsenin hasmıyım." buyurmuşlardır.
Ancak zımmîlerden şu hususlara uymaları istenir.
1. Kur'ân-ı kerîme ve Peygamber efendimize dil uzatmamaları,
2. Müslüman kadınlarla zinâ etmemeleri ve evlenme teşebbüsünde bulunmamaları,
3. Müslümanları dinlerinden döndürmeye çalışmamaları,
4. Düşmana yardım etmemeleri ve onların zenginleri ile dost olmamaları.
Zımmîler, bu şartlara uydukları ve İslâm devletinin aleyhine faâliyetlerde bulunmadıkları müddetçe rahat ve huzur içerisinde yaşamışlardır. Hattâ Osmanlı idâresini kendi dinlerinden olan devletlere tercih etmişlerdir. Fakat, daha sonraları yabancı devletlerin kışkırtmaları ile Osmanlı Devletine karşı ayaklanmışlar, nankörlük yapmışlardır.