burak yılmaz Bune ya böyle şiir mi olurr
Fethin Sabahında Şiiri | Talha Sağlam
Fethin Sabahında
Gökler eğilip dağlara "kimdir" diye sordu,
Kimdir bu gelen gözleri şimşekleniyordu...
Bir kır atın üstünde ufuklar gibi mağrur,
İstanbul'a kartalca bakan gözleri kordu...
Birden enginlere şahlandı küheylan,
Birdenbire gök kubbesi deryalara vurdu...
Yol vermek için Marmara deprendi yerinden,
Yol vermek için Fatih'e rüzgar bile durdu...
Aksetmede tek bir sesi heybetle semada,
Şahlanmada bir çağ yaratan "dev gibi ordu..."
Kaç yüz senelik köhne Bizans can veriyordu,
Tanrım bu ne kudret,bu ne heybet,bu ne zordu...
Talha Sağlam Fethin Sabahında İstanbul şiirleri fetih şiirleri eğitici şiirler okul şiirleri öğretici şiirler bilgilendirici şiirler dersimiz.com şiirleri öğrenci şiirleri amatör seçme şiirler şiir okul şiir sitesi
Fethin Sabahında Şiiri Hakkında Yorum Yazın
Fethin Sabahında Şiiri Hakkındaki Yorumlar
Yazılan son 6 yorum gösteriliyor.
İçerikle ilgili 6 yorum yazılmış.
Benzer İstanbul'un Fethi - İstanbul Şiirleri
İstanbul'un Fethi 2
Fethedilmemiş olsaydı İstanbul şehrimiz,
Yok, olur ve giderdi gücümüz kuvvetimiz...
Karanlık çağ sürerdi kölelik bilincinde,
Batıl cehalet, derdi nefislerin emrinde...
Şükür biz Türk milleti Hakk'ı hâkim kılmışız,
Eski çağı kapatıp Rab'den yana kalmışız...
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Canım İstanbul
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüzgar onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım...
İstanbul,
İstanbul...
Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?..
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet...
O manayı bul da bul!
İlle Istanbul'da bul!
İstanbul,
İstanbul...
Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir "Katibim" i...
Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler...
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar...
Gecesi sünbül kokan
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...
Necip Fazıl KISAKÜREK
Necip Fazıl KISAKÜREK
İstanbul’Da Huzur Var
İstanbul’da huzur var
İstanbul’da huzur var, artırıyor inancı
Bu şehirden gidince, her şey bana yabancı
Saçlarıma ak düşer, hasret olur bir sancı
İstanbul’u sevmeyen, sanki müzmin yalancı…
En güzel günlerimi, İstanbul’da yaşadım
Şarkılarla aşkımı, bu şehirde aradım
Mutlu sona ermektir, benim en son muradım
Adım unutulursa, kalır benim soyadım…
En güzel şiirleri, İstanbul’da yazmışım
Bestelerin keyfine, bu şehirde varmışım
Mutluluğun tadına, denizini katmışım
Bu kadar güzelliğe, ağzı açık kalmışım…
Gel gidelim demeyin, Avrupa’ya, Asya’ya
Yol yorgunu biriyim, yılları saya saya
Sakın ısrar etmeyin, sözle aşınır kaya
Fazla param da yoktur, gidin sorun bankaya…
Sizlerle mutluluğu, İstanbul’da yaşarım
Başka ilde zor yürür, İstanbul’da koşarım
Tüm dostlarım burada, dostla engel aşarım
Kimse beni yormazsa, bunu hayra yorarım…
Erol Güngör
26.8.2010
Not: Bu şiirimin ilk 2 kıtası tarafımdan bestelenmiştir.
TRT repertuarındadır. Konserlerde okunuyor.
Erol Güngör
Fetih Marşı
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektiler, kalyonlar çekilecek...
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek...
Yürü: "Hala, ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden...
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...
Elde sensin, dilde sen... Gönüldesin, baştasın:
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini,
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini
Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bu kitaplar Fatih'tir, selim'dir, Süleyman'dır;
Şu mihrap sinanüddin, şu minare Sinan'dır;
Haydi, artık, uyuyan destanını uyandır!
Bilmem neden gündelik işlerle telaştasın?
Kızım, sende Fatihler doğuracak yaştasın;
Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan;
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan...
Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü, arslanım, fetih hazırlığı başlasın...
Yürü, hala ne diye, kendinle savaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!
Arif Nihat ASYA
Arif Nihat ASYA