AZ KALDI GÜNEŞE!
Bir ömre sıkıştırıldım!
Ne saçma...
Bir kalbi düşlemiştim oysa...
Vermedin ki kalbini, bana sorma!; "yerinde değil mi?"
"Gitme !" demedin...
Yakıştı mı bilmiyorum ama şimdi gidiyorum...
Ayrılığa susamış aşklar, illaki her tufan üstümüzden geçiyordu;
"aşk... aşk... aşk...?"
Bir aşk; çırpındıkça "yar"in ellerine değiyordu, ateşten kanatları...
İki damla çaldık sadece, mucizenin pençesinden...
Vebali neden ağır oldu?...
Ötelerde bir yerde ağıtlar dökülüyor sancılı gönüllerden...
Ağlıyorlar feryat figan, ama kimsesiz...
Kin büyütmüş beşiklerde anneler ...
Uyudular... Büyüdüler
Bir ömürde kala kaldım ben...
Çağlayan nef(e)sime feryat ol, yeni galibiyetler tanıt günahına...
İçimde çağlayan nehir kurudu,
Vazgeçtim inanmaktan...
Sonumu hazırlamaktan vazgeç(tim)...
Şimdi dilediğince alınabilirsin sözlerimden...
Zamandan arta kalan sızıyı kendinde arayabilirsin.
Sen ne yazımdın, ne de yazdığım...
Kafileler bile bakamadı geçerken yüzüne...
Kurak bir kalbin ortasında açan, şehvetli bir ?gül?dün sadece...
Ömrümü dağıttın...
Şimdi her şey ortalıkta ve her şey darmadağınık...
Toplamaya çalıştıkça daha çok öyküme bulaştın.
Berbat bir hayalin son hecesine sığ(ın)dım.
Etrafımı sardı yılan kimlikleri...
Nef(e)sim yetmedi, bayat bir aşktan soluksuz düş/tüm sa(tırları)na...
Arzulamadım sev(il)meyi, kabul gör(ül)meyi...
Hoyrat tılsımlarında gizledin sen benliğini...
Gitmek istedim her bahar, gidemedim...
Acizdim, o kadar aciz ve bir o kadarda sahteydim ki,
İntiharlarım kabul görmedi.
İstanbul?da aradım günahlarımı ve belki de İstanbul?da bıraktım günahlarımı...
Her şey sana kalsın giderken;
Hayatta... Aşkta... Umutta... Acıda... Hatta sende sana...
Ayrıca ?"üstüm de kalsın",
Alacağım da yok senden...
Geçmesin yüreğimden haram lokma...
Her gecenin bir sabahı vardı,
İşte bu yüzden boylu boyunca açık pencerem,
Korkmuyorum, yalnız hissetmiyorum;
"az kaldı güneşe"...
biliyorum...