DAYAN MİLLETİM”ARTIK MEVZUBAHİS İNSAN BEKASIDIR”GECEYİ GÖRDÜK,GÜNEŞİ DE GÖRECEĞİZ.İNŞALLAH
Beşeriyet olağanüstü bir sürecin bütün yönlerini ağır bir şekilde yaşamaktadır. Ölümcül bir virüs insanlığa adeta savaş açmış durumdadır. Bir virüs, dünyayı kelimenin tam anlamıyla durdurmuş ve aynı hizaya sokmuştur. Herkes olduğu yerde çivilenmiştir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, bu salgın ne şekilde ve ne zaman biterse bitsin, sonuç bellidir. Dünya asla ve kata eski dünya olmayacaktır.
İlahi uyarı!
İnsanoğlunun hayat seviyesini gösteren çağlara yenisi eklendi. İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ, Yakın Çağ ve “Virüs Çağı”... 3 milyar kişi ev hapsine mahkûm oldu. Bu öyle bir cezaevi ki, ne pencerelerinde demir parmaklık var, ne etrafı yüksek duvarlarla çevrili, ne de gözetleme kulelerinde silahlı muhafızlar bulunuyor.
Ama korkudan dışarı çıkamıyorsunuz. İki gün arayla koşar adımlarla markete gidip dönüyorsunuz... Kimseyle karşılamak istemiyorsunuz. Ev hayatı tepeden tırnağa değişti. Herkes ayrı odaya yerleşti. Kocalar hanımlarına, hanımlar çocuklarına virüs bulaştırırım endişesiyle dokunamıyor. Onları sevemiyor, sarılamıyor, beraber yemek yiyemiyor. Tabaklar, bardaklar, havlular ayrıldı. İnsanlar anne ve babalarının ziyaretine gidemiyor. Yakınlarının cenaze namazını kılamıyor.
Camiler kapalı, ibadet evde yapılıyor. Virüse bulaşanlar çırpına çırpına ölüyor. Cesetleri kefenle değil, torbayla gömülüyor, üzerine kireç dökülüyor.
Görünmeyen virüs dünyayı esir aldı. Sınırlar kapatıldı. Seyahatler sona erdi. Çalışma hayatı bitti. Sokaklar bomboş, dükkânlar kapalı, ulaşım yok, eğlence yok, spor yok, gülmek yok, heyecan yok, sadece korku var. Bir öksürük, bir hapşırık insanları dehşete düşürüyor.
“Ben de mi pandemiyim” paniğine kapılanlar hastanelere akın ediyor. Korkunç bir belirsizlik hâkim. Herkes soruyor: Bu kâbus ne zaman bitecek? Asrın en büyük savaşının nasıl sonuçlanacağını kimse bilmiyor. Dünyanın altı üstüne geldi. Avrupa’sı Amerika’sı ne yapacağını şaşırdı. Tam bir panik havası yaşanıyor. Yıldırım hızıyla tedbir paketleri açıklanıyor. Merkez Bankaları piyasalar dolara boğuyor. Nafile! Sağlık parayla geri gelmiyor.
Türk vatandaşı, hayatında ne kadar büyük kazanıma sahip olduğunu çok iyi anladı. Nefes almak, gülmek, konuşmak, sohbet etmek, yürümek, seyahat etmek, dostları görmek, çalışmak, para kazanmak, alın teri dökmek, çocuklarını sevmek, anne babanın elini öpmek, eğlenmek, spor yapmak, meğer ne kadar büyük bir nimetmiş. Kıymetini bilemedik, elimizden kaçırdık. Bir virüs her şeyi alıp götürdü…
Asıl mesele el-vücut temizliği değil, kalp temizliği. Bu ilahi uyarı karşısında tevbe edelim, şükredelim.(Şükür dille değil ibadetle olur)Artık kimseyi kandırmayalım, zulmetmeyelim. Kalp kırmayalım, açgözlülük yapmayalım, kanaatkâr olalım, kibirden vazgeçelim, sosyal adaletten vazgeçmeyelim. Sevelim sevilelim, hep birlikte kardeş olalım. Bu ülke herkese yeter. Hem yaşayalım, hem yaşatalım, bol bol sevap toplayalım. Hiç unutmayalım, bu dünya geçici ahiret kalıcıdır…
YİNE İNSANLIK TARİHİNDE YAŞANANLARIDA UNUTMAYALIM!
Yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmesine yol açan salgın hastalıklar ve afetler İslam tarihinin ilk dönemlerinde tehlikeli boyutlara ulaşmıştı. Özellikle bulaşıcı bir deri hastalığı olan taun farklı dönemlerde ciddi sayıda can kaybına yol açmış; Müslümanlar Allah’ın kaderinden yine Allah’a sığınmışlardı. Doğal afetlerin ilahî bir cezalandırma olduğu yönündeki iddiaların ise zan olmaktan öteye geçmediği biliyorlardı.
İnsanlık bugüne kadar deprem, kasırga, çığ, toprak kayması, sel baskını, yangın, salgın hastalık, çekirge istilası gibi birçok felâket yaşamıştır. Bu olayların büyük can ve mal kaybına sebebiyet verdiği, hatta dünya tarihinin akışında önemli etkiye sahip olduğu muhakkaktır. Can ve mal kaybında insanın ihmâli gibi etkenleri de unutmamak gerekir. Allah Elçisi’nin (sas) “Deveni bağla, sonra Allah’a tevekkül et” (Tirmizî, “Kıyame”, 60) sözü prensibimiz olsa bu kayıpların azalacağı aşikâr. İhmalkârlığın dışında istismar ve haksız kazanç elde etmek için yapılan yanlışlar ise ayrı bir problem.
İnsanlığın karşılaştığı her felâketten sonra meydana gelenlerin ilahî bir cezalandırma olup olmadığı hususunda polemikler yapılır. Bazen insanların söyledikleri kırıcı sözler, acı çeken mağdurlar için incitici olabilmektedir. Felâketlerin ilahî cezalandırma olarak meydana gelip gelmediğiyle ilgili kesin yargıda bulunabilmek ancak ilahî bir bildirim varsa mümkündür. İlahî bildirim olmayan bir konuda insanların söyledikleri ise kendi tahmin, yorum ve zanlarından ileri gitmez.
Peygamber Efendimiz salgın hastalık riskine karşı ne buyurdu?
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s.), salgın hastalık riskine karşı, ashabına yaptığı bir tavsiyede, "karantina" uygulamasına dikkat çekti.
İnsanın canını, malını ve neslini korumaya büyük önem veren İslam dininde, beş değerin korunması özellikle vurgulanmış, bu beş değer; “canın, malın, dinin, aklın ve neslin muhafazası” olarak ifade edilmiştir.
İnsanın can güvenliğine böylesine önem veren İslam dininin, dolayısıyla bütün insanlığın peygamberi Hz.Muhammed (s.a.s.), her konuda olduğu gibi, salgın hastalık konusunda da ashabına yaptığı tavsiyelerle, bu gün bütün dünyanın karşı karşıya kaldığı koronavirüs tehdidinde insanlığa yol göstermekte ve rehberlik etmektedir.
Doğal afet veya salgın hastalık sebebiyle cemaate katılmanın zor veya tehlikeli olduğu zamanlarda, sahabe-i kiramın, namazların evlerde kılınmasına dair uygulamalarının varlığı bilinmektedir.
Asr-ı saadet ve sahabe-i kiram dönemlerine ait bu bilgi ve uygulamalara dayanan İslam âlimleri, toplu halde eda edilen ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında, başkasına zarar vermemenin de gerekli olduğunu her fırsatta dile getirmişlerdir.
Din İşleri Yüksek Kurulu, tüm bu bilgi ve birikimden hareketle, yeni tip koronavirüsün (Covid-19) yayılma tehlikesi ortadan kalkana kadar, cuma namazı başta olmak üzere cami ve mescitlerde cemaatle namaz kılınmasına ara verilmesi kararı aldı.
Her devirde binlerce insan grip, veba, kolera, tifüs gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Her ne kadar asırlar, devirler değişse de hastalıklar tarih boyunca hep kendinden söz ettirmeyi başarmıştır.
Salgın hastalıkların geçmişi, insanlık tarihi kadar eski. Salgınlar yüzünden, bugüne kadar milyonlarca insan hayatını kaybetmiş durumda. Savaşlarda ve tabiî afetlerde ölenlerden çok daha fazla insan, salgın hastalıkların pençesinden kurtulamamıştır.
Doğrudan doğruya, bir insandan diğerine geçebilecek virüslerin yayılması kolay ve çabuk olmuştur. Büyük istilalar, Haçlı seferleri gibi büyük savaşlar, yani insan topluluklarının geniş ölçüde bir araya gelmesi ve yer değiştirmesi nasıl Ortaçağ’da korkunç salgınların görülmesine sebep olduysa 19. asırdan sonra da deniz yolculuklarında hızlı buhar gemilerinin kullanılmaya başlaması ve Süveyş Kanalı’nın açılması, malların yanı sıra mikropların da bir limandan ötekine kolayca taşınmasına imkan vermiştir. Günümüzde farklı ülkelere giriş çıkışların çok fazla olması, hastalıkların yayılmasını iyice kolaylaştırmıştır.
Hastalıklar her devirde olmuş, binlerce insan veba, kolera, tifüs, cüzzam, frengi, sıtma gibi bulaşıcı ve salgın hastalıklardan hayatını kaybetmiştir. Şimdide Ölümcül 2020-KOVİD-19 virüs musibeti Ülkeleri, milletleri, medeniyetleri sardı. Milletler diken üstünde,bıçak sırtında,tahammül sınırındadır. Tank,Füze,Bomba Teknoloji,Güç hepsi bir HİÇ.Aklın,Bilimin mucizesini bekliyerek Ölümcül KOVİD-19 musibetiyle mücadele de en az vaka ile savuşturmak çabaları üst noktadadır.
“Yeni tip koronavirüsten önceki hayatla, sonraki hayat; geçmişteki alışkanlıklarla muhatap kalacağımız yeni dönem hem içerik, hem ilerleyiş, hem de irade bakımından benzerlik taşımayacaktır. Artık mevzubahis insan bekasıdır” Diyen Sayın Dr.Devlet Bahçeli wBu tespit, dünyanın yeni rotasını ortaya koyuyor. İnsan bekası her şeyin önüne geçmiştir.
Biz ülke ve millet olarak doğru yerdeyiz ve haklı durumdayız. Tarih boyunca da hep böyle olmuştur. Hiç kimse ne dün, ne de bugün Türk milletinin dünyanın gidişatını olumsuz etkileyecek, insanlığın zararına olacak bir faaliyetini, bir icraatını gösteremez. Türk milleti tarih sahnesinde yer aldığı günden itibaren her zaman insanlığa örnek teşkil eden işler yapmış, dünyanın huzurunu korumuş ve yükseltmiştir.
Medeniyetler kurarken de bu böyleydi, dünya imparatorluğu döneminde de aynı ölçü, aynı anlayış, aynı uygulama devredeydi. Bugün de Türkiye Cumhuriyeti Devleti zalimlere direnişiyle, mazlumlara sahip çıkmasıyla dünyaya örnek oluyor. İşte bir virüs belasıyla karşı karşıyayız. Dünyanın en ileri ülkeleri bile şaşkın ve yardıma muhtaç durumdadır. Türkiye bir taraftan kendi tedbirlerini alıp, bu virüs belasının önce ülkemizden, sonra da yeryüzünden yok edilmesi için elinden geleni yaparken, diğer taraftan da bütün imkânları ile diğer ülkelere yardıma koşuyor. Kendi bekasına nasıl sahip çıkıyorsa, insanlığın bekasına da o kadar sarılıyor, o kadar katkı yapıyor.
“Türk milleti Elbette aklın, bilimin ve duanın gücüyle” ölümcül virüs salgınına direniyor, bu badireyi atlatacak, bu belayı inşallah def edecektir.
Sosyal izolasyonla, evde kalarak, birbirimize dayanarak, karamsarlığı kovarak virüs karanlığını bertaraf edeceğiz.
Zamanı geldiğinde hayat normalleşecek,Rabbim Gönlümüzde olanı hakkımızda hayırlı eyleye,Hakkımızda hayırlı olanı Gönlümüze razı eyleye.
“Dayan milletim “Artık mevzubahis insan bekasıdır” , geceyi gördük, güneşi de göreceğiz”.inşallah
Allah'ım! Bizlere acı bu ölümcül salgın illetini üzerimizden kaldır. Çekecemiyeceğimiz yüklerden muhafaza eyle. Bizler aciz kullarız Affet Allahım.Affet Rabbim.Affet yarabbi. Amin.
Selam ve dualarımla-Sağlıcakla kalın.
Recep TEL/ERZURUM