Ali Tutkun
Bir işim için Kemeraltı’na gitmiş oradan dönüyordum. Bornova istasyonunda metrodan inip otobüs durağına yöneldim. 267 nolu Mevlana Mahallesi otobüsü durakta bekliyordu ama henüz kapısı açık değildi. Belli ki hareket saati daha gelmemişti. Ön kapıdan başlayıp arkaya doğru uzanan bir kuyruk vardı. Ben de kuyruğun en arkasına geçip şoförün kapıyı açmasını b... devamını oku
CESARET
Nihayet bu sene ilkokul bitti. Beş yıl göz açıp kapayana kadar geçiverdi.
Arslan öğretmendi ilk öğretmenim. Doğuluydu, Türkçesi aksanlıydı, bizim komşumuzdu, Hakan adında küçük bir oğlu vardı. Pek dövdüğünü hatırlamıyorum. İyi bir adamdı. Bir yıl kaldı bizim köyde, sonra tayini çıktı. Sanırım köye elektrik getirme ç... devamını oku
ŞAKA / Ali TUTKUN
Bahardan çok yaza benzeyen, güneşin toprakta kalan son nem kırıntısını da buharlaştırmak için her yeri kavurduğu bir mayıs günüydü. Ağabeyimden bana miras kalan ve her zaman tüm kitap ve defterlerim içinde olduğu için ağırlığı dörtte bir ağırlığıma denk gelen eski okul çantam yine sırtımdaydı. Okul yolu sanki uzadıkça uzuyordu.
Nihaye... devamını oku
DAYAK
Akşamdan beri başı ağrıyordu. Büyük ihtimalle hasta olacaktı, belki olmuştu bile. Akşam yemeğinin üzerinden neredeyse dört saat geçmişti ve her akşam olduğu gibi yine acıkmıştı. Her akşam olduğu gibi bu akşam da yine yatağa aç girmişti.
Yatılı okulda dolaba ekmek saklamak yasak olmasına rağmen yine de buna cesaret eden ve şu anda bayat ekmek dilimlerini iştahla kemiren çocukla... devamını oku
ÇÖP TENEKESİ (Okumanın önemi)
Ben 1980’li yılların çocuğuyum.
Çizgi roman ve çocuk dergisi okumak bizim kuşağın en büyük eğlencelerindendi. Çünkü bizim gün boyu açık olan televizyonumuz, internetimiz, “x box”ımız, “play station”ımız, tabletimiz, bilgisayarımız, cep telefonumuz, mp 3, 4, 5’imiz yokt... devamını oku
KÜÇÜK BALIKÇI
Belki çocukluğum zor geçti. Belki birçok yaşıtıma göre çok daha fazla çalışmak zorunda kaldım. Tek bir gün bile güneş doğduktan sonra uyanamadım. O işten o işe koşturdum durdum.
Tarlaların, zeytinliklerin işleri hiç bitmezdi. Köye su gelene kadar köy çeşmesinden eve su taşımak gerekirdi. Hayvanlarla ilgilenmek ge... devamını oku
GERALİ DAYI
İzmir’de bir özel hastanenin kafeteryasındayız. Şeker hastası olan annem tahlil için aç olarak kan verdikten sonra, kahvaltı yapmak için birlikte buraya geldik. Zemin katta, büyük kesme taşlardan yapılmış tavanı yarım silindir şeklinde olan yaklaşık elli metre karelik dikdörtken bir mahzen. İki bin, belki de üç bin yıllık olmalı. Restore edilirken aslına sadık... devamını oku
AFFEDİN BENİ KUŞLAR
Köy çocuğu olmak demek, doğayla iç içe bir hayat yaşamak demektir. Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, çiçekler, böcekler… Tüm bunlarla oyun arkadaşı gibi olursunuz. Tek başınıza bile kalsanız, hiç canınız sıkılmaz. Dağda, bayırda, akşama kadar hiç yalnızlık hissetmezsiniz.
Benim çocukluğum da böyle geçti. Doğayla... devamını oku
ÇOLAK
O sene üçüncü sınıfa gidiyordum. Vakit akşam ezanından az öncesiydi. Mehmet Öğretmen, Alim Ağabeyimle bana güreş tutturuyordu. Rahmetli Zeki Gökçe’nin evinin önündeyiz. Ağabeyim beni kaldırdı ve yere attı. Zaten her zaman benden çok daha güçlü olmuştur.
Bir kolumun üzerine düştüm. Kolum dirsekten geriye doğr... devamını oku
KIVILCIM (Hayvan sevgisi)
Dudu kadın biraz hava almak için çıktığı alçak tepenin üstünde, irice bir kayanın yanına çöküverdi. Tepeye çıkana kadar oldukça yorulmuş, soluk soluğa kalmıştı. Oysa çocukluğunda bir solukta çıkıverirdi bu yokuşu. Her geçen yıl bu tepe sanki daha bir yükseliyor, yokuş daha bir dikleşiyordu. Sırtını büyücek b... devamını oku
RIDVAN
Rıdvan yağmurlu, soğuk bir Mart günü dünyaya geldi. O yılın sonunda, soğuk bir sonbahar sabahı aramızdan ayrıldığı ana kadar, bir kuzu gibi değil bir kardeşimiz gibi sevildi.
Takvimlere göre ilkbahar gelmiş olsa da havalar henüz tam ısınmamıştı. Soğuklar “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” sözünü haklı çıkarmak istermiş gibi inatla devam ediyo... devamını oku
CAN DOSTUM / ALİ TUTKUN
Boydak Mehmet için o gün de diğer tüm günlerden farksız başlamıştı.
Gece boyunca sızlayan eklemlerinin verdiği ızdırabı duymamaya çalışarak, bir türlü ısınmayan ağır ve nemli, pamuklu yorganın altında bir sağa bir sola dönüp durmuştu. Zaman zaman dalar gibi olduğu anlarda bölük pörçük rüyalar görmüş ama uyandı... devamını oku
TAHRA
O sene öğretmenimiz:
-Çocuklar bu kış sınıflardaki sobalarda yakmak için her öğrenci okula bir eşek yükü odun getirecek, dedi.
Daha önce böyle bir şey hiç olmamıştı. Hiçbir öğretmen her öğrenci için bir eşek yükü odun istememişti. Herkes her sabah eline bir odun alır, okula öğle giderdi. Odunlar bayrak direğinin arkasına ... devamını oku
KUDUZ (Hayvan Sevgisi)
-Çocuklar kaçın! Bu tarafa doğru koşun! Bırakın top oynamayı! Kuduz köpek geliyor!
Evimizin hemen yanındaki boş arsada iri taşlardan karşılıklı iki kale yapmış, patlak bir lastik topla futbol oynuyorduk. On kişi kadardık. Sesin geldiği tarafa bakınca babamın çiftesini almak için ayakkabılarını bile çıkarmadan bizim eve daldığını gördük.
İlk şaş... devamını oku
YAYIN
Hayatım boyunca yakaladığım en büyük balığı nasıl yakaladığımı anlatacağım şimdi size.
Daha sekiz- dokuz yaşlarındayım. Babam köprünün yanında altı dönümlük bir mera satın aldı. Mera dediğime bakmayın, sadece iki dönüm kadarı açıklıkolan göl kenarında kare şeklinde bir ılgın ormanı. Meranın alt tarafı, yani göle kadar olan kısmı da sazlık ve kamışlık.... devamını oku
NİMET
Adam yetmiş - yetmiş beş yaşlarında görünüyordu. Çok zayıf ve kamburdu. Elinde kararıp eğilmiş bir baston vardı. Tıraşı çoktan geçmiş olan saçı ve sakalı birbirine karışmıştı. Eski ve kirli bir paltoya sımsıkı bürünmüştü. Ayaklarında bağcıkları bile olmayan eski, yırtık bir postal vardı. Soğuktan morarmış ayaklarında çorap da yoktu.
Peşinden yine k... devamını oku
TEREKE (MİRAS)
Yokuşu ağır ağır çıktı. Çünkü biraz hızlansa soluk soluğa kalıyordu. Kabullenmek zor olsa da yaş kemale ermiş, yıllar onu yavaş yavaş yaşlandırmıştı. Çok çok uzun yaşamak istiyordu oysa. Hatta hiç ölmemek!
Şanslı bir ihtiyardı o. Hep böyle derdi çevresindekilere. Üç evlat büyütmüş, hepsini evlendirmiş, iş güç... devamını oku
AFFEDİN BENİ KUŞLAR (Hayvan sevgisi)
Köy çocuğu olmak demek, doğayla iç içe bir hayat yaşamak demektir. Hayvanlar, bitkiler, ağaçlar, çiçekler, böcekler… Tüm bunlarla oyun arkadaşı gibi olursunuz. Tek başınıza bile kalsanız, hiç canınız sıkılmaz. Dağda, bayırda, akşama kadar hiç yalnızlık hissetmezsiniz.
Benim çocukluğum da böyle ge&c... devamını oku
KUDUZ (Hayvan Sevgisi)
-Çocuklar kaçın! Bu tarafa doğru koşun! Bırakın top oynamayı! Kuduz köpek geliyor!
Evimizin hemen yanındaki boş arsada iri taşlardan karşılıklı iki kale yapmış, patlak bir lastik topla futbol oynuyorduk. On kişi kadardık. Sesin geldiği tarafa bakınca babamın çiftesini almak için ayakkabılarını bile çıkarmadan bizim eve daldığını gördük.
İlk şaş... devamını oku
(1960 yılı başlarına kadar İzmir ve Aydın dağlarında yaşayan Anadolu Parslarının gerçek ve hazin yok oluş hikâyesidir.)
SON PARS
-Bilir misin evlat, bu dağlarda eskiden kaplanlar yaşardı…
-Bilmem mi? Anacığım hep anlatırdı.
-Peki, kaplanları hiç görmüş mü?
-Yok, canlısını hiç görmemiş ama uzaktan kükremesini duymuş. Bir de avcılar son parsı vur... devamını oku
Son Eklenen Öyküler - Hikâyeler
Ali Tutkun ile ilgili yazılı kaynaklar