Bu soğuk kış mevsiminde doğunun o soğuk ama bir o kadar da insanın içini ısıtan küçük bir ilçesine tayinim çıktığında az sonra anlatacağım olaylarla karşılaşmayı beklemiyordum. Bunlar sanırım hayatımın en anlam dolu günleriydi.
O sabah büyük bir heyecanla yatağımdan kalkmış, günler öncesinden hazırlamış olduğum valizimi yanıma aldıktan sonra heyecanlı adımlarla tren istasyonuna doğru yola koyulmuştum. Bir aksilik çıkmazsa eğer yarın öğle vakti orada olacaktım.
Oraya aslında bir arkadaşımın çağrısı üzerine gidiyordum. Kendisi orada bir öğretmendi ve benimde ilçede bulunan kütüphane de çalışmamı rica etmişti. Kütüphane uzun zamandır kapalı olduğu için çocuklar kitaplara erişim sağlayamıyordu.
Tren istasyonuna ulaştığımda trenin kalkış saatine biraz daha vakit olduğunu gördüğümde köşede başında tablası, üzerinde dumanı üstünde tüten sıcacık simitleri ile kırklı yaşlarında, göz altları yorgunluktan şişmiş, yüzüne yerleştirdiği gülümseme ile "Simiiiiitttt." Diye bağırıyordu.
Yanına gidip bir tane simit aldıktan sonra yeniden yerime dönüp beklemeye devam ettim. Dakikalar sonra trenin kalkış saati geldiğinde içimde ki büyük heyecanı ve valizimi de aldıktan sonra vagonlar arasında ilerleyip nihayet kendi bölmeme yerleştiğimde insan kalabalığını seyrediyordum. İstasyon sevdiklerine veda eden insanlarla doluydu.
Az sonra tren ağır ağır raylar üzerinde ilerlemeye başladı. Şehri geri de bırakırken karşıma artık tarlalar, küçük köy evleri, daha sonra da dağlar, tepeler çıkıyordu.
Mevsim kış olduğu için mevsim kış olduğu için her yer beyaz bir örtü ile kaplanmıştı. Biraz sonra Ankara' yı tamamı ile geride bıraktığımızda yolculuk uzun süreceği için sırt çantama attığım birkaç kitaptan birisini çıkarıp okumaya başladım. Saatler sonra göz kapaklarımın ağırlaşmaya başlaması ile kitabı bir kenara bırakıp uykuya daldım.
Gözlerimi trenin düdüğü ile açtığımda karlı tepeler arasında durmuştuk. Kolumda ki saatime baktığımda gideceğim yere iki saatlik bir mesafe kaldığını gördüm. Tren yeniden harekete geçtiğinde geriye kalan yolu da bu güzel manzarayı izleyerek geçirdikten sonra nihayet son durakta indiğimde beni arkadaşım Ali karşıladı.
"Hoş geldin Murat."
"Hoş bulduk Ali."
Birkaç dakika ayak üstü konuştuktan ve hasret giderdikten sonra istasyonun çıkışına ilerledik. Kenarda duran Ali' nin arabasına bindikten sonra Ali' nin kaldığı eve gittik.
Ertesi gün Ali beni kütüphanenin olduğu binanın önüne getirdiğinde, ilçenin biraz dışında, boyaları dökülmüş, bahçe duvarları yıkılmış, pencereleri kırılmış binayı gördüğümde büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım.
Ali' ye baktığımda O' da mahcup bir halde bana bakıyordu.
"Biliyorum böyle bir manzara ile karşılaşmayı beklemiyordun ama merak etme kısa zamanda Belediye' nin de yardımı ile burayı çok güzel bir yer haline getireceğiz." Dedi.
O' na olumlu anlamda başımı salladığımda bunun biraz zor olacağını düşünüyordum.
Karla kaplı bahçeden içeriye adımımı attığımda nerede ise dizlerime kadar ulaşan bir kar birikintisinde ilerlemek oldukça zordu. Nihayet kapıya ulaştığımda beş basamağın sonunda beni iki büyük, boyaları dökülmüş sütun karşılıyordu. Birkaç adım sonrasında ise yüzeyi pas tutmuş, büyük bir demir kapı ile karşılaştım.
Soğuğun etkisi ile donmuş kapıyı açmamız birkaç dakika alsa da nihayet açabilmiştik.
İçeri girdiğimde beni büyük bir masa ve biraz ileri de ise tozlanmış nerede ise bomboş sayılabilecek raflar karşıladı. Biraz daha etrafı incelediğimde diğer yarısının ise sadece bir boşluktan ibaret olduğunu gördüm. Bu durum canımı çok sıkmış ve burayı nasıl bir kütüphane haline getireceğimi düşünüyordum. Ama pes etmek yoktu bunu çocuklar için başaracaktım.
Sonraki günlerde ise belediye ye gidip durumu anlattım.
"Başkanım kütüphanenin durumu malumunuz benim bu kütüphaneyi iyilestirebilmem için desteğinize ihtiyacım var." Dediğimde bana bunun için bütçe ayıramayacağını söyledi. Oysa ki oraya büyük bir umutla gitmiştim. Hayal kırıklığı ile geriye döneceğimi bilmiyordum.
Ama sonra kendi çabalarımız ile bir şeyler yapabileceğimizi düşündüm. Ali' de bu konuda bana destek olacağını söyledi.
Ama kış mevsimi olması sebebi ile bunu yapmak işleri biraz zorlaştırıyordu. Birkaç ay evde kalıp projeler geliştirdim.
Ali beni köy okulunda ki çocukların yanına götürdüğünde onlara; "Çocuklar bakın bu arkadaşım Murat. İlçede ki kapalı olan kütüphaneyi yeniden açmaya geldi." Diye tanıttığında çocukların gözlerinde büyük bir ışık gördüm. İşte o an da her şeyi bir kenara bırakıp kendimi bu kütüphane projesine adadım.
Yaz yaklaştığında projemi internette bir site geliştirerek duyurduktan sonra gönüllü insanlara ulaştığımda geriye sadece kütüphaneye el atmak kalmıştı.
Öncelikle anlaştığım bir marangoz ile eski rafları yeniden düzenledik. Daha sonra pencereler yenilendi. Arkasından gönüllü arkadaşlar ile birlikte dış cepheyi boyadık. Bahçe duvarlarını da dikkat çekici resimler ile donattıktan sonra bahçeye de çocuklar için okuma alanları yaptık. Yerlere minderler koyduk. İçerisini ne mi yaptık? O gün bindiğim trenden esinlenerek küçük odacıklar yaptım ve her odaya farklı bir manzara yerleştirdim bu sayede çocukların ilgisini daha çok çekebilecekti. Bu bölümlerin ismini de Hayal Ekspresi koydum.
Günler sonra hazırlıklar bittiğinde ise artık çocukları kütüphaneye davet edebilecektim. İlk konuklarım Ali' nin öğrencileri olmuştu. Onları arkama alıp, "Çocuklar, Hayal Ekspresi' nde farklı dünyalara yolculuk yapmaya hazır mısınız?" Dediğimde hepsi de heyecanla beni onaylayıp peşime takıldılar.
Günler içerisinde projemiz daha çok duyulmuş ve ziyaretçilerimizde artmıştı. Tabii kitaplarımızda.
Bir gün kütüphaneye gelen ünlü bir yazar bizim kütüphanede imza günü düzenleme kararı verdiğinde ise bu proje sayesinde ödül almış ve birçok köy okuluna da kitap desteği sağlanmıştı.
Eğer bir gün yolunuz buralara düşerse sizleri de Hayal Ekspresi' nde uzun bir yolculuğa bekleriz.
Hayal Ekspresi Hayal Ekspresi hikayesi Hayal Ekspresi öyküsü kısa hikayeler hikaye oku