Okulların tatile girmesine iki hafta kalmıştı. Akşam yemeğinden sonra oturmuş ders çalışıyordum. Babam bana dönerek:
- Semih, derslerin nasıl oğlum, dedi. Bu yıl karne nasıl gelecek?
- Her zamanki gibi baba, deyip kitabıma döndüm. Orta hâlli bir öğrenciydim. Ne tembel ne de çalışkandım. Ders çalışmayı pek sevmiyordum. Ancak sınıfımı geçecek kadar çalışıyordum.
- On beş dakikadır aynı yere bakıyorsun, dedi babam. Takıldığın bir yer varsa yardımcı olayım, oğlum.
- Ben hâllederim baba, dedim. Annem:
- Bence hayal kuruyordur. Tatil hayalleri...
Hiç sesimi çıkarmadım. Annem, cin gibi bir kadındır. Çoğu zaman ne düşündüğümü tahmin eder, pek de yanılmazdı. Annem konuşmaya devam etti:
- Kocaman delikanlı oldu. İşi gücü oyun oynamak. Bir saat ders çalışmak için oturuyorsa, yarım saatini hayallerle, planlarla geçiriyor. Kendini derse vermiyor. Babam:
- Derse dikkatini toplayabilse zaten benim oğlum sınıf birincisi olur. Karnesi pekiyi dolardı, dedi.
Bu ders çalışma muhabbetini hemen değiştirmeliydim. Aklıma parlak bir fikir geldi. Babam:
- Hepsi pekiyi olsa ne olur? dedim. Sanki bir karne hediyesi mi alacaksınız?
- Karne hediyesi mi? diye sordu. Oğlum, bu âdetler yeni çıktı. Bizim zamanımızda yoktu. Almıyorsak görmediğimizden, alışkanlığımız olmadığından almıyoruz. dersimiz.com Annem:
- Ne yani, senin az çalışmanın nedeni bizim karne hediyesi almamamız mı?
diyerek güldü.
Babam:
- Tamam oğlum, sen gayret et, ben sana hediye alacağım, dedi. Heyecanlandım.
- Ne alacaksın baba? Babam hâlime acımış olmalı ki:
- Hediyenin ne olacağını söyleyemem ama ipucu verebilirim, dedi. İpucu mu? Harika!...
- Hadi baba, ipuçlarını söyle, diye yalvardım. Babam ciddi bir yüz ifadesi takındı:
- Dikkatle dinle, bir daha tekrar etmeyeceğim!
- Birinci ipucu, ondan çok faydalanacaksın.
- İkinci ipucu, onunla olduğunda zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacaksın, sana iyi bir arkadaş olacak.
- Üçüncü ipucu, istediğin zaman yanında taşıyabileceğin bir hediye olacak. Düşünmeye başladım. Aklıma bir anda hiçbir şey gelmedi. Annem ve babam gülümseyerek bana bakıyorlardı. Bu şartlar altında düşünmem imkânsızdı.
- Ben yatacağım, iyi geceler, deyip kitaplarımı topladım ve odama çekildim. Işığı kapatıp yatağıma uzandım. İpuçlarını tekrar düşündüm.
Bu bir bisiklet olabilirdi. Bir bisikletimin olmasını çok istiyordum. Ama o beni taşır, ben onu yanımda taşıyamazdım. Oysa babam, senin taşıyabileceğin büyüklükte, demişti. Galiba bisiklet değildi.
Bilgisayar olabilir miydi? Faydalanırdım, vaktin nasıl geçtiğini anlamazdım ama onu da yanımda taşıyamazdım. O da değildi.
Nihayet iki hafta geçmişti. Karnemi alıp heyecanla babamın eve gelmesini bekledim. Babam elinde süslü bir hediye paketiyle gelmişti. Bu küçük bir paketti. Babamın elini öpüp karnemi gösterdim.
O da bana hediyemi uzattı. Çabucak paketi açtım. Gözlerime inanamadım!...
- Bana hediye olarak kitap mı aldın?... dedim şaşkınlıkla. Bu olamazdı... Kötü bir şaka olmalıydı. Babam esas hediyeyi acaba saklamış mıydı?
- En güzel hediye kitaptır oğlum. Çok güzel bir kitapmış. Oğluma kitap alacağım, deyince kitapçı tavsiye etti. Umarım beğenirsin.
Babamın verdiği ipuçları aklıma geldi. Kitap ipuçlarına uyuyor muydu? Ben kitap okumaktan sıkılıyordum. Yanımda da hiçbir yere götürmek istemiyordum.
Faydalanmak için okumam lâzımdı. Ben okumadığıma göre faydalanmam da mümkün olamazdı. Kesinlikle bana uygun bir hediye değildi. Babam bir de: "Sana iyi arkadaş olur." demişti. Aman ne arkadaş!...
Arkadaş deyince aklıma Ömer gelmişti. Canım arkadaşım üç yıl önce mahallemize taşındılar. Tanışınca çok iyi anlaştık. O günden beri de hiç ayrılmamıştık. Ömer'i hatırlamak keyfimi yerine getirmişti. Artık okul yoktu. Birlikte çok güzel vakit geçirebilirdik.
Ertesi gün Ömerlerin kapısındaydım. Kapıyı Ömer açmıştı. Hasta gibi bir hâli vardı. Çok üzgündü. Ne oldu Ömer, hasta mısın, dedim.
- Hayır, hasta değilim ama çok üzgünüm, dedi. Sana kötü bir haberim var.
İçeri gel, anlatayım, dedi.
İçeri girdim, Ömer kötü haberi verdi. Babası memurdu. Tayinleri çıkmıştı. Bir ay önceden belliymiş. Ömer'e söylemek için karne gününü beklemişler. Birkaç gün içinde taşınacaklarmış. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. En yakın arkadaşım, can dostum gidiyordu.
Dört gün sonra gittiler. O dört günü hep birlikte geçirdik. Sonra onu uğurladım. Ayrılık yüreğimi yakmıştı. Neredeyse bütün gün evde oturuyordum. Dışarı çıksam sıkılıyordum. Evde vakit geçiremiyordum. Canım çok sıkılıyordu. Evin içinde oflayıp puflayıp dururken masamın üzerinde babamın hediye ettiği kitap gözüme takıldı. İlk günkü gibi bıraktığım yerde duruyordu.
Kitabı elime aldım. İçini karıştırdım, kısa kısa hikâyeler vardı. Birini okumaya başladım. Bir derken on hikâye okumuşum. İlginç hikâyeler vardı. Bazı hikâyeler çok komikti. Hele bir tanesini okurken katıla katıla güldüm. Günlerden beri ilk defa gülüyordum. Annemin:
- Semih! Gel oğlum, akşam yemeği hazır, diye çağırmasıyla kendime geldim. Evdeydim ve kendi odamdaydım. Kitap okurken sanki başka bir dünyaya kapı açılmış ve ben oraya geçmiştim. Her hikâyede farklı dünyalar vardı. Sanki ben o dünyalara girmiştim. Akşam olmuş, vaktin nasıl geçtiğini anlamamıştım. İşte o gün kitapla tanışmıştım. Hayatım değişti. Tatil boyunca kitaplığımdaki bütün kitapları okudum. Gerçekten de en güzel hediye kitapmış. Okul açıldığında ders kitaplarını bile severek okumaya başlamıştım. Babam bana verdiği ipuçlarında ne kadar da haklıymış.
Meğer onlar, benim en sadık dostlarımmış. Babalarının tayini çıkıp bir yere de gitmiyorlar, onları çok seviyorum...
Sema Marşlı
En Güzel Hediye
En Güzel Hediye çocuk masalları masal oku eğitici masallar hikayeler öyküler