Bir zamanlar, Anadolu'nun güzel bir şehrinde Gülcü Baba adında bir adamla, güzeller güzeli kızı yaşarlarmış... Ben diyeyim Burdur, siz deyin Isparta... Bu güzel şehrin her tarafı gül bahçeleriyle bezeliymiş. Ama bahçelerin hası Gülcü Baba’nınmış...
Her sene gül yarışması düzenlenir, her sene Gülcü Baba'nın yetiştirdiği güller en iri, en güzel renkli, en hoş kokulu gül seçilirmiş. Yıllar yılı bu unvanı kimseler Gülcü Baba'nın elinden alamamış...
Buna çok üzülüyormuş Gülcü Baba. "Bir gün ömrüm biter, vadem yeter de; şu fani dünyadan göçecek olursam, gözüm açık gidecek. Benden daha güzel bir gül yetiştiren birini görmezsem, geçen ömre yanarım .. " der dururmuş .
Biz gelelim Gül kız’a .
Gülkız, çocuk yaşta anası ölünce, babasının himayesinde ve engin şefkatinde büyümüş, serpilmiş, güzeller güzeli bir genç kız olmuş... Gül bahçesinde, gül fidanlarının arasında onu görenler, "Acep şunlardan hangisi gül fidanı, hangisi Gülkız?" demeden edemezlermiş. Öylesine güzel, öylesine çekiciymiş Gülkız...
Bir kız, hem bu kadar güzel, hem de Gülcü Baba'nın kızı olur da, gelinlik çağa gelince talibi çıkmaz mı? Gayrı her gün Gülcü Baba'nın eşiğini aşındırır olmuşlar...
Gülcü Baba'nın gözü ne malda, ne şöhretteymiş. Bir şart koşmuş. Gelip gidenlere demiş ki:
"Benim bir şartım var. Her kim ki, benim yetiştirdiğim gülden daha irisini, daha güzelini yetiştirirse, kızımı ona vereceğim..."
Kolay mı? Yıllar yılı yetiştirdiği güllerin şöhreti her yana yayılmış olan Gülcü Baba'dan daha güzel gül yetiştirmek kimin haddine? dersimiz.com Gelip gidenler, ayak kesmişler Gülcü Baba'nın kapısından...
Ama gönül bir kere sevdalanmasın... Yiğit bir delikanlı da gönlünü Gülkız'a kaptırmış. Ama şartı yerine getirmeden muradına ermenin mümkün olmadığını biliyormuş ...
Günlerce düşünmüş, taşınmış. Sonra da Gülcü Baba'nın kapısına dayanmış. Delikanlı, daha ağzını açmadan Gülcü Baba konuşmuş:
"Boşuna uğraşma oğlum" demiş. "Eğer kızım için geldinse, şartımı biliyorsun ... Boşuna ne kendini yor, ne beni uğraştır..."
Delikanlı, boynunu bükmüş:
"Aman Gülcü Baba" demiş. "Biz haddimizi biliriz. Neme gerek böyle şey. Allah kızına hayırlı kısmetler çıkarsın. Benim işe ihtiyacım var. Bahçende bir iş verirsen, ekmeğimi kazanmış olurum..."
Gülcü Baba, yumuşamış:
"O zaman oldu" demiş. "Geç içeri. Bahçıvan kulübesinde yatarsın. Toprak beller, gül budar, bana yardım edersin..."
Gel zaman, git zaman gül dikme mevsimi gelmiş. Gülcü Baba, çok özel bir aşıyla yeni bir gül türü üretmeye çalışıyormuş. Tabii, delikanlı da ona yardım ediyormuş. Gülcü Baba, farkında olmadan, bir yandan işini yaparken, bir yandan da konuşuyormuş. "Şöyle yaparsan böyle olur, gübresini çok katarsan, suyunu akşam verirsen öyle olur... " diyormuş.
Delikanlı da cin gibiymiş maşallah. Denileni banda alır gibi beynine nakış nakış işliyormuş. Bir zaman sonra, Gü1cü Baba'nın gülünden bir dal almış, başka bir güle aşılamış. Tabii bunu gizlice yapmış ...
Gü1cü Baba, bu gençten şüphelenmiyormuş. Nasıl olsa yanımda diyerek, bazı konularda hem bilgi, hem de iş veriyormuş ... Derken, öyle bir an gelmiş ki, Gü1cü Baba, bu gülün bakımını gence bırakmış. Bırakmış da, sabah akşam hep kontrol edermiş.
Delikanlı, Gü1cü Baba'dan öğrendiklerini kendi diktiği fidana uygularken, en güzel bakımı ve özeni gösteriyormuş. Ama kasıtlı olarak Gülcü Baba'nın gülüne ihanet ediyormuş...
Mesela, Gülcü Baba, şu kadar su ver demişse, daha az su veriyormuş. Şu kadar gübre kat toprağına demişse, daha çok katıyormuş. Ama kendi gülü için, ne kadar denmişse o kadar uyguluyormuş...
Gün gelip çatmış. Gülcü Baba'nın yetiştirdiği gül bahçesi yine dillere destan hale gelmiş. Hele yarışma günü çıkardığı özel gül, görenlere parmak ısırtmış ... Tabii, yine birinci olmuş...
Gülcü Baba, biraz üzgün, biraz gururlu:
"Ne yapalım?" demiş. "Benden daha güzel gül yetiştiren yok. Olsaydı, kızımı hemen ona verirdim" Bu sözün üzerine, Gü1cü Baba'nın yanında çalışan genç öne çıkmış.
"Ben bile olsam olur mu baba" diye sormuş.
"Tabii" demiş Gülcü Baba. "Kim olursa olsun."
Delikanlı hemen bahçeye koşmuş. Gizli bir köşede yetiştirdiği gülü koparıp getirmiş. Aman Allah'ım... Görenlerin dili lal, halleri bir hal olmuş. O kadar güzelmiş ki gül, bakmaya kıyılmazmış. O kadar güzel kokusu varmış ki, koklayan bayılırmış. Gülcü Baba, hem üzülmüş hem de sevinmiş. Delikanlıya sormuş:
"Nerden, kimden öğrendin böyle gül yetiştirmeyi?" "Gülcü Baba'dan öğrendim" demiş genç.
"Peki" demiş Gülcü Baba. "Benden öğrendiğinle, ancak benim gülüm kadar güzelini yetiştirebilirsin. Oysa bu gül, benim gülümden güzel..."
Delikanlı, utanmış. Gözlerini yere indirmiş. Demiş ki:
"Haklısın baba. Senin öğrettiğinle yetiştirdim ama Gülkız'ın sevdasıyla suladım..."
İki genç evlenip, mutlu olmuşlar.
Gülcü Baba masal oku masal sitesi en güzel masallar sevgi masalları çocuk masalları seçme masallar çocuklara masallar masal kitabı