Çok soğuk bir kış günüymüş. Kar taneleri, süzüle süzüle yeryüzüne iniyorlarmış.
Küçük kar tanesi buluttan ayrılırken, bulut ona seslenmiş:
- Güle güle git, dostum. Yeryüzüne benden selam götür. Ama çok güzel bir yere düş olur mu?
- Tamam, demiş kar tanesi. Çok güzel bir yere düşeceğim.
Sonra kar tanesi kendisini rüzgarın kollarına bırakmış. Çevresindeki kar tanelerini izlemeye başlamış. Kendi kendine:
- Ne çok kar tanesi var. Hepsi de birbirinden güzel, demiş.
Gitgide yeryüzüne yaklaşıyormuş. Nereye düşeceğine bir türlü karar veremiyormuş.
"Acaba, bir dağın tepesine mi düşsem. Oradan her yeri izlerim." diye düşünmüş. Sonra kendi kendine "Yok yok, zaten aylardır buluttan yeryüzünü izliyorum. Daha aşağıda bir yerlere düşeyim." demiş.
Kar tanesi sonra denize düşmeyi düşünmüş. Gemilerin dolaştığı denizde bir su damlası olmayı hayal etmiş. Bu fikri de beğenmemiş. Düşünmüş, düşünmüş. En sonunda:
- Buldum, demiş. Bir çocuğun ellerine düşeyim. O beni çok sever. Onun ellerinde mutluluğu bulurum.
Tam böyle düşünürken bir göçmen çocuğun eline düşüvermiş. Çocuk eline düşen kar tanesini görünce, annesine göstermiş.
- Anne baksana, ne kadar güzel! Bu minik kar tanesi bence memleketimizden bize iyi haberler getirecek, uğur getirecek.
Kar tanesi çocuğun bu sözlerini duyunca çok mutlu olmuş. Onun sıcacık, sevgi ve özlem dolu ellerinde bir su damlacığına dönüşmüş.