Yatağımdan kalktığım gibi perdeyi araladım. O da ne?.. Her taraf bembeyaz, yılın ilk karı lapa lapa yağıyordu. Ama köydeki yağan kara benzemiyordu. Ne bileyim işte, köyde kar dedin mi tipi bora akla gelir. Serçeler pencere diplerinde titrer dururlar. Çoğu kış günlerinde avlunun kapısını açar serçelere yem atardım. Topluca avluya hücum eder , buğday tanelerini çabuk, çabuk tıklarlardı. Oysa şehre geldiğim günden beri bir serçeye , bir sığırcığa, ya da bir kırlangıca rastlamadım nedense. Başka kuşları da pek göremedim.
Babam ve annemle, zaman zaman Kadıköy sahiline indiğimiz de, martıları görürüm. Martılar ilk bakışta birbirine benziyor olsalar da, dikkatli bakıldığında, farklılıkları hemen göze çarpıyor. Kimi martıların, gözünün hemen yanında, yarım ay biçiminde, siyah bir beni var, kimilerinin de yok. Kimilerinin kuyrukları uzun, kiminin kısa, kiminin ki de küt kalınca, kimisi zarif ve ince... Her ne ise, kara batakların dışında, başka kuşları hak getire sahilde...
Pencerenin önünde durup bir süre yağan karı izledim. Ağaçların dallarında hiç kar birikmiyordu. Yoldan geçen taksiler, yarı sulu karı etrafa saçıyorlardı. Sabahın bu erken saatinde, iki çocuk kaldırımdaki yumuşak karların içinde kaymaya çalışıyorlardı. Yanlarından geçen bir taksinin sıçrattığı sulu kar, üstlerini başlarını ıslattı. El ve kol hareketiyle taksiciye bastılar küfrü.
Annem ve babam uyuyorlardı. Sanırım babam bu gün işe gitmeyecek. Her yağmur ve kar yağışında babam birkaç gün işe gitmez.
İnşaat işçisidir babam. Yağmurlu ve karlı havalarda işleri durur. Hava düzelince de hiç ara vermeden çalışırlar. Babam yağan kardan haberli. Ya yoksa şimdi çoktan kalkmış olurdu.
Pencerenin önünde ayrıldım. Salonun içi bayağı soğumuştu. Üşümeye başladım. Sobayı yaksam becerebilecek miyim acaba? İstemeyerek sobanın kapağını açtım. İnce küller dökülmeye başlayınca, gerisin geri kapattım. Sobanın kapağını sert kapamış olmalıyım ki, annem uyanarak bana:
“Ne yapıyorsun oğlum. Neye erkenden kalktın?..”
“Anne yılın ilk karı yağmış, gördün mü?..”
“Gördüm, gördüm!..” dedi. Sinirliydi annem. Banyoya girerken:
“Gir yatağına üşüteceksin!.. Ben sobayı tutuşturunca kalkarsın,” dedi.
Canıma minnet hemen attım kendimi yatağın içine. Annemin banyoda sesi geliyordu. Ne dediği anlaşılmıyordu pek. Babama kızıyordu herhalde. Su mu akmıyordu ne?..”
Evden sokağa çıktığımda kar yağışı durmuştu. Okul yolunda kimi çocuklar kar topu oynuyor, kimileri de kayıyordu. Servis araçları, kardan kayıyor, yolların sağı solu arabalarla doluydu. Servislerin içindeki çocuklar, araçtan inerek , kardan gidemeyen servis araçlarını itekliyorlardı. Biz çocuklar için bulunmaz bir eğlenceydi.
Öğretmenimiz anlatmıştı. Böylesi havalarda dikkatli olmak gerek. Düştüğümüzde bir yerimiz sakat olabilir. Kar topu oynarken, karı fazla sıkıştırmak da iyi değildir demişti.
Okula vardığımızda yorulmuş ve ıslanmıştık. Kimi öğrenciler okul bahçesinde bile kayıyordu.
Sireni, çala çala gelen bir cankurtaran, okulun kapısına yanaştı. Bütün çocuklar can kurtaranın etrafına toplandık.. Kaşla göz arasında cankurtaran hareket etti.
Birici sınıfta okuyan bir kızın kolu kırılmıştı. Kayarken düşüp, kolunu kaldırım taşına çarpmış. Kimi çocuklar da, kayan çocuklardan biri çarparak düşürdüğünü söyledi.
Üzüldük!.. Kaymayı ve kar topu oynamayı bıraktık. Az sonra zil çalınca, sınıflara girdik.
Öğretmenimiz bir ders boyu yağışlı havalarda, nelere dikkat edeceğimizi anlattı.
Bir kız arkadaşımız:
“Kaymak ve kar topu oynamak günahtır, değil mi öğretmenim,” dedi.
“Yok kızım, kim söylediyse yanlış söylemiş. Günah falan değildir evladım. Arkadaşlarınızla güzel güzel oynamanın nesi günah ki!..” dedi, öğretmenimiz.
Arkadaşlarımızdan biri:
“Oyun oynamak günah değildir de, kumar oynamak günahtır öğretmenim,” dedi.
“Evet çocuklar, arkadaşınız doğru söylüyor. En büyük günah kumar oynamaktır. Haydi açın kitaplarınızı bakalım.” Dedi.
Sonrada, o sevecen sesiyle:
Bakın çocuklar, okula başlayalı birkaç ay oldu. Bu günlerin anısı olarak da , arkadaşlarınızdan biri dikkatsiz davranarak, küçük sınıflardan bir arkadaşınızı istemeyerek yere düşürdü. Oyunlarınız da yarıda kaldı. Sınıfa girip, üzüntüyle sıranıza oturdunuz. Aklınızda olsun her zaman. Unutmayın, sonrada pişman olacağınız bir şeyi, elinizden geldiğince yapmayın... Bakınız okulun tümü üzüntüye boğuldu. Öğretmenlerin ağzını bıçak açmıyor. Bakışlarıyla hepinizin suçlu olduğunu düşünüyorlar... Bundan böyle oynarken daha dikkatli olmaya bakın. Kar topu oynayacaksınız kuşkusuz, ama karı fazla sıkmayın... Fazla sıkışan kar, taş gibi sert olur. Başınızı gözünüzü yarabilir... Kayacaksınız elbette, araçların geçtiği yerlerde sakın kaymayın. Aniden yola çıkan bir aracın altına girebilirsiniz... Kaydığınız yol buzlaşınca, yaşlılardan birinin düşmesine neden olabilirsiniz, böyle bir olay sizi üzer... Oynarken çok, çok dikkatli olun sevgili çocuklar...
Evet, öğretmenimiz haklıydı. Her an dikkatli olmak gerek...
TAKİ AKKUŞ
Kızak masal çocuk masalları masal özetleri hikayeler Dünya klasikleri güzel hikayeler seçme masallar masal dinle resimli masallar hikaye özetleri Türk masalları TAKİ AKKUŞ