İlkbahar kadar güzel olan uykusu, güneşin sarı saçlarını yüzünde hissetmesiyle çok uzaklara kaçmış. Evin küçüğü, uyanır uyanmaz elini, yüzünü yıkamak için banyoya koşmuş, yatağında oyalanmamış.
Bir yandan yüzünü yıkamış bir yandan da ne giyineceğini düşünmeye başlamış. Saçlarını pembe bir toka ile hızlıca tutturmuş. Banyoda işi bitince aynı hızla merdivenlerden çıkmış ve rüzgâr gibi odasına girmiş. Merdivenlerden öyle hızlı, öyle hızlı çıkmış ki, az önce saçına tutturduğu toka yere düşmüş. Yerden Çaaat diye bir ses duyulmuş. Meğer toka kırılmış, ses de ondan çıkmış. Tokasının kırılmasına aldırış bile etmemiş, çünkü acelesi varmış.
Ece, kırmızı elbisesinin içerisinde prenseslere benzemiş. Küçük prenses, penceresinin önündeki pembe koltuğa yaslanmış. Ve başlamış hayâl kurmaya. Zaten, onun en sevdiği şey, yağmurlu günlerde gökyüzüne bakarak hayâl kurmakmış.
Kızını kahvaltıya çağırmaya gelen annesi, onu hayâllere dalmış görünce gülümsemiş. Ve ona seslenmekten vazgeçmiş. Fatma Hanım, merdivenlerden inerken “Biraz sonra çağırayım en iyisi, şimdi kim bilir ne hayâl ediyor bizim kız” diye mırıldanmış.
Gökyüzünü izleyen Ece, bir şey fark etmiş ve gördüğü bu yeni şey onu çok heyecanlandırmış. Hemen oyuncak sepetinden dedesinin doğum gününde hediye ettiği dürbününü çıkarmış ve daha önce hiç görmediği bu acayip şeyi incelemeye başlamış.
Dürbünü ile mavi rengi incelerken birden “Hüüüp” diye bir ses duymuş. Öyle büyük bir sesmiş ki bu, havadaki bütün kuşlar ürkerek oradan oraya uçuşmuş. Meğer bu ses, Ece’yi içine çeken, gökkuşağının hortumundan çıkmış.
Kendini birden masmavi bir yerde bulmuş küçük kız. Geldiği bu güzel yerin neresi olduğunu çok merak etmiş. Meraklı gözlerle etrafa bakınırken gözlerinden tut, kıyafetlerine kadar her şeyi masmavi biri ona doğru yaklaşmış.
- Merhaba Küçük Dost! Öncelikle Gökkuşağı’na, yani bizim dünyamıza hoş geldin. Haydi gel sana dünyamızı tanıtayım. Bakalım burayı sevecek misin? Burası toplam yedi bölgeden oluşuyor. Bu bölgenin adı: Mavi Umut Bölgesi. Buraya yalnızca iyi şeylerden umudunu kesmeyenler girebilir. Sen de umut dolu bir çocuk olmalısın. Yoksa biz Mavilerin yanına almazlardı seni. Az daha unutuyordum, benim ismim Mavişka. Ama kısaca Maviş diyebilirsin. Arkadaşlarım, sizlerin evlerinizde beslediğinizhayvanlara “Maviş” dediğinizi işitmiş. O gün bugündür bana Maviş derler. Sen de Maviş diyebilirsin, tabi istersen.
- Merhaba Mavişka Maviş!
Sevgili misafirinin hem Mavişka hem Maviş demesine gülümsemiş mavi Maviş.
Mavişka ile sevimli misafiriyorulana kadar gezmişler. Ece, bir ara “Ben diğer bölgeleri de gezmek istiyorum” demiş kısık bir ses tonuyla.
Mavişka onu kırmamış ve hemen “Sarı Büyükleri Saymak Bölgesi” nin sahibine telefon etmiş.
-Merhaba Sarışko. Bugün çok tatlı bir misafirimiz var. Müsâitsen sana gelelim diyoruz.
-Aaa ben de az önce dolma yapmıştım, hep beraber afiyetle yeriz, haydi bekliyorum.
Mavi bir uçakla yolculuk yapan Maviş ile misafirinin yolculuğu “Sarı Büyükleri Saymak”yazan tabelânın yanına geldiklerinde sonra ermiş.
Her şeyin sarı olduğu bu yer, şaşkın kızın, şaşkınlığını da merakını da annesinin yaptığı kekler kadar çok kabartmış. Mutluluğu her hâlinden belli olan kız, hemen koşar adımlarla sarı kapının yanına varmış ve zile basmış.
Sarışko ile güzel güzel konuşan Ece, bu sarı bölgeye sadece büyük sözü dinleyenlerin girdiğini öğrenmiş ve kendisiyle gurur duymuş.
Vedalaşmak için Sarışko’nun boynuna sarıldığında “İyi ki annem ve babam ne dediyse yapmışım, yoksa buraları göremezdim” diye mırıldanmış.
Sarışko’nun ona hediye ettiği sarı ata binen Ece’nin bir sonraki durağı “Turuncu Arkadaşlık Bölgesi” imiş. Orada Turunco ile tanışmış, keyfine diyecek yokmuş.
Ece,Turunco’dan, “Turuncu Arkadaşlık Bölgesi”ne yalnızca ama yalnızca arkadaşlarıyla iyi anlaşan çocukların girebildiğini öğrenmiş ve kendisinin bile zor duyacağı bir sesle “İyi ki arkadaşlarımla iyi anlaşıyorum.” demiş ve tebessüm etmiş.
Daha sonra doyasıya portakal ve mandalina suyu içmiş, ardından Turunco’nun yanağına bir veda busesi kondurmuş ve yeniden yola koyulmuş.
Turuncu bir kayıkla “Yeşil Zamanında Uyku Bölgesi”ne girmiş. Ece’nin kalbi heyecandan yerinden fırlayacak gibiymiş. Her şeyin yeşil olduğu bu bölgeyi de çok sevmiş. Yeşil Uyku Bölgesi’nin yeşil kapısında onu Yeşilko karşılamış.
Yeşilkoyla uzun uzadıya sohbet eden Ece, bu bölgeye sadece, uyku saatinde uyuyanların girebildiğini öğrenince, “İyi ki annem, uyu dediğinde uyumuşum yoksa bu güzel yerleri asla göremezdim.” diye mırıldanmış, elindeki yeşil elmasını dişlerken.
Elması bitince,Yeşilko’nun elini öpüp, vedalaşmış. Güzel kızın bindiği yeşil tren, “Mor Zamanında Yemek Bölgesi” nin giriş kapısında durmuş.
Ece, başını kaldırmış, bir dene görsün! Etrafta mor salkımlar, mor patlıcanlar, mor pancar ve mor lahanalar..
Bir yandan üzüm yiyen mutlu kız, bir yandanda Morkoş ile sohbet etmiş. Sohbetin sonlarına doğru Morkoş’tan, “Mor Zamanında Yemek Bölgesi” ne yalnızca ama yalnızca yemek saatinde, aksatmadan yemek yiyenlerin girebildiğini öğrenmiş. Kendini yine çok şanslı hissetmiş veMorkoş’a el sallayarak veda etmiş.
Mor balonla gökyüzünde havalanmış bu kez. Gideceği son bölgenin ismini Morkoş’tan öğrenmiş: “Lacivert Yeteri Kadar Televizyon Bölgesi”. Her şeyin lacivert renkte olduğu bu bölgeye de hayran kalmış.Hemen, oranın sahibini aramaya başlamış. Lacivertko’yulacivert bir televizyondaçizgi film izlerken bulmuş, ona bir çırpıda kendini tanıtmış. Laf lafı açmış, muhabbet uzayıp gitmiş, derken akşam olmuş, veda vakti gelip çatmış.
Lacivert taksisi ile evine doğru yol alan Ece, “İyi ki annem ‘Bu kadar televizyon izlemek yeter’ deyip televizyonu kapattığında oflayıp puflamamışım yoksa Lacivertko diye bir dostum olmazdı.” diye mırıldanmış.
Akşam olup da hava karardığında bulutlar üzerindeki bu keyifli yolculuk sona ermiş. Sevimli kız, lacivert arabasını otoparka park etmiş. Evlerine girmiş, koşarak odasına çıkmış.
Hemen pencereye koşmuş. Az önce misafiri olduğu dünyayı izlemek istemiş ama hiçbir şey görememiş. Meğer, şakır şakır yağan yağmur kesilmiş, gök kuşağı da gözlerden kaybolmuş.
Küçük kız, az önce tanıştığı dostlarının çok uzaklara gittiğini anlamış ve hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
Yavrusunun ağlama sesini işiten annesi koşarak yanına gelmiş. Panik bir halde ona niçin ağladığını sorunca, gözü yaşlı kız, annesine şu şiiri okumuş:
Bu sabah erkenden uyandım
Dişlerimi fırçaladım, yüzümü yıkadım
Pencereden yağmuru izlerken
Yedi renkli dünyaya ışınlandım.
Bugün çok gezdim, çok eğlendim
İyi çocuk olmanın ödüllerini öğrendim
Birçok arkadaş edindim orada
Yine çağırırlar mı beni, yağmurlu bir havada?
masal sitesi eğitici masallar çocuk masalları masal oku en güzel msaallar değişik masallar yeni çocuk masalları Yedi Renkli Dünya Mine TAŞDEMİR