Bir varmış, bir yokmuş, bir büyük kasabada bir bey yaşıyormuş. Bu beyin adı Mehmet imiş. Mehmet beyin güzel bir kızı varmış. Bütün zengin aileler Mehmet beyin kızına dünür salıyorlarmış, fakat bey kızını vermezmiş.
Bir gün Mehmet Bey bir pire derisini yüzerek sarayın avlusuna sermiş. Sonra ise, bu derinin ne derisi olduğunu bilene kızını vereceğini ilân etmiş.
Beyin avlusu etrafından geçenlerin bazıları manda derisi, bazıları tavuk derisi, hayvan derisi, maymun derisi derlermiş! Hep başka başka canlı derilerini söylerlermiş. Hiç kimse bunun ne derisi olduğunu bilemezmiş.
Nihayet bir gün beygiri ile genç bir çocuk avlunun yanından geçmiş. Bu gayet güzel çocuk yılan perisiymiş. Kız dayanamayarak eliyle işaret ettikten sonra çocuk pire derisi olduğunu bilmiş. Padişah sözüne sadık kalarak kızını bu çocuğa vermiş. Çocuk kızı atına bindirerek kaybolup gitmiş. Bu perinin iki pabucu varmış. Bunları hep koynunda tutuyor, ayağına giydiği zaman havada uçabiliyor, peri oluyormuş.
Çocuk yılan perisi olduğundan inde yaşıyormuş. İnin bulunduğu yer sırf karanlık ve korkunç bir yer imiş. Kızı inine götürerek kanını emmeye başlamış. Kız bağırıp çağırıyormuş, ama peri onu ininden dışarı salmıyormuş.
Aradan üç ay geçmiş, beş ay geçmiş, kız ile güvey, Mehmet Bey’e gezmeye gelmiyorlarmış. Bey ile karısı kızını çok özlemişler. Beyin karısı bütün gün ağlıyormuş. Kızını aramaya çıksalar da bulamamışlar. Kasabanın kenarında ihtiyar bir kadıncık yaşıyormuş. Bu kadın onların kendi kızlarını aradıklarını duymuş ve beyin sarayına giderek çocuklarının beyin kızını bulabileceklerini söylemiş. Bu kadının yedi çocuğu varmış ki, onlar gündüzleri uyurlar, geceleri gezerlermiş. Çocuklardan birincisi hiç anlamadan insanın sırtında kıyafetlerini çıkarırmış, ikincisi atıcı imiş, üçüncüsü havada kör sineği uçarken yayı ile vururmuş, dördüncüsü helikopter gibi uçarmış, beşincisi demirden ev olurmuş, altıncısı ise havada yumurtayı hiç düşürmeden tutarmış, yedincisi bakıcı imiş. Kadın, beye çocuklarını anlattıktan sonra, bey karısı ile birlikte kadının evine gitmişler. Kadının çocuklarına meseleyi anlatmışlar. Çocuklar da kızı kurtaracağız, diye söz vermişler.
Bey çocuklarla birlikte yola çıkmışlar. Perinin ini uzak olduğundan helikopter gibi uçan çocuğa binip çabucak perinin inine varmışlar. İne yaklaşmışlar. Bey:
- Birinci oğlan, peri uyurken pabuçları ile birlikte kızı al getir buraya, demiş.
Birinci çocuk giderek peri uyurken koynundan kızı ve pabuçları almış. Bey:
- İkinci oğlan, sen atıcı idin, bu pabuçları at, demiş.
Çocuk pabuçların birisini güneye, diğerini kuzeye atmış.
Dördüncü oğlan helikopter olup, üzerine binmişler, kaçmışlar. Yılan uyanmış, ne kız var, ne pabuçları var.
Uzanmış güneye ve kuzeye pabuçlarını giyerek helikopter olup ardına takılmış. Diğerleri ise kasabanın ortasına inmişler. Beşincisi ev olup hepsi kız ile birlikte evin içine girmişler.
Peri yeniden insan olmuş, kasabanın içinden inci boncuk alarak demirden evin yanına varmış. Pencerenin dibine gelerek kızı aldatıp kaçırmaya çalıyormuş. Kızın gözü boncuklarda kalmış.
Peri, kıza seslenmiş:
- Pencerenin camını kır da bu boncukları sana vereyim, demiş.
Kız pencerenin camını kırarak boncukları almak istemiş. Peri onu yanına çekerek havaya kalkmış, çocuklar ve bey tüm olanları izliyormuş. Bey, havada kör sineği vurana:
- Vur şu yılanı, demiş.
O da yayını alarak, uçan periye doğru bir ok atmış. O, yılara kalbinden vurmuş. Yılan perisi de kızla birlikte yere düşerlerken bey yumurtayı tutan çocuğa:
-Tut, demiş.
Çocuk ta kızı tutuvermiş. Yılanı öldürmüşler, bey de kızını ihtiyar kadının bakıcı oğluna vermiş, herkes mutlu mesut yaşayıp gitmişler.
Yılan Perisi masal oku masal sitesi değişik maslalar perili masallar masal kitabı masalcı en güzel çocuk masalları