Eğitim Sitesi

Arpa Şehriye Çorbası Şiiri

Arpa Şehriye Çorbası

Yağı, tuzu, biberi, salçası ve kıyması,
Yanında taze ekmekle şehriye çorbası…

İki üç kap içmeli ne süper bir karışım,
Doya doya içsem de asla bıkmamışım…

Bu arpa şehriyesi çok kez hayalimdedir,
Otuz yıl kadar oldu hiç içememişimdir…

Öğle vakti kahvaltı akşamsa aç yatarız,
Sabah yine kahvaltı öğlense aç çıkarız…

Bekârlıktan mı olsa açlık çekiyoruz,
Otuz yıl böyle geçti çorba yapamıyoruz…

Dışarı tat vermiyor hep kâr amaçlıyorlar,
Yağdan, tuzdan, kıymadan çok yerden çalıyorlar…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK Şiirleri

  

Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.

Benzer Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK Şiirleri:

İftira Atabilen Türlerdeniz

Dikkat etmek gerekir iftira gelebilir,
Çekememezlikler var suç yükletilebilir…

Biri laf atar ise herkes yüklenebilir,
Toplum az biraz gergin sıkıntı çıkabilir…

Yere bakmak da lazım yolda sakin yürürken,
Ya da hiç çıkmamalı sebep geliştirmeden…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Sen Bir Çiçeksin

Gerçek dostlarımızdan biri şiir istemiş,
Bizi biraz eleştir tenkit ediver, demiş,
İtiraz etmeyecek samimiyetinde net,
Yazdığın şiiri de kitabına al, demiş...

Aldım almasına ya bu şiir olgun değil,
Düzenlemek gerekir zamanım uygun değil,
Sözlerine açığım sen de şahsıma laf yaz,
Tek yönlü olmamalı sözlerim, adil değil...

Hocam bizi eleştir, diye yalvardın bana,
Tanırım kendisini dedim, eleştireyim,
Şu anda düşünmeden yazdığım bu şiirle,
Aklıma gelenleri kitabıma dökeyim...

Sende bizi eleştir, desem de yüzüm kara,
Hatalarım çok fazla vaziyet ki düzensiz,
Meşguliyetlerim var dengelemeden aldım,
Ölçümüz uygun değil, sözlerim kafiyesiz...

Siyasî konuşamam zaten anlamıyorum,
Hakaretse düşünmem iltifata muhtacım,
Zaten sözlerim ağır yine bize dönecek,
Edilen laflarımız aslında gerçek sahsım…

Yılda beş altı oyun, çocuklarla birlikte,
Tasarlayıp yazıyor ve sergiliyormuşsun,
Sahne gelişi güzel kostümlerle birlikte,
Faaliyet adıyla eğlendiriyormuşsun...

Senin ilgi alanın bir tiyatrocu olmaktı,
Seksen iki yılında sınavına girmişsin,
Dramatik yazarlık ve de sahne tasarımı,
Sınavları kazanmış mülakata gelmişsin...

Mülakat bilgin yokmuş yağcılık yapamazsın,
Kırdığın potlarınla ileri varamazsın,
Babanın fikirleri, kıldığın namazların,
Yerin dibine inmiş çok şeyi anlatmışsın…

Seçmek istememişler beceremediğinden,
Doğal olsan yetecek düşünemediğinden,
Ön yargılı bir jüri memnun değildir senden,
Yırtık olman gerekir ki bu istenildiğinden…

Söylenmesi gereken bu tip sözler değildi,
Sevdikleri romanı, dergiyi sunamadın,
Kazanmak istiyorsan, rolünü yapacaktın,
Fakülteye girmişsin tüm potları kırmışsın...

Nabza göre şerbet ver, hem ne olacaktı ki(!),
Biraz gözlerine gir, süsle kem fikirlerle(!),
Ver istediklerini bayağı ve aşağı ol(!),
Dünyaya, nefse yönel, destekle figürlerle(!)…

İstenilen bunlar edep arayan mı var?
Hakikati düşünen ki burada ne arar?
Aldat, kandır kazıkla bu mülakatı kazan,
Tuzaklarına düşme, batıla batılla var…

Kazanmak istiyordun bunları yapacaktın,
Yüzün güven vermemiş sınavı kazanmışsın,
Samimiyet geçmemiş bir rol uyduracaktın(!),
Mademki sahnedesin uydurur, ispatlarsın...

Sen rol beceremezsin nefse yönelemezsin!
Belli hak etmemişsin mülakattan anlaman,
Hayat bir rol gereği, niçin düşünemezsin?
Aşağı rolü yapman değil aşağı olman...

Yapsaydın yağcılığı, rahatça kazanırdın(!),
Şükür ki yapamadın, gözden düştün elendin,
Şahsen hayırlısı bu yeteneğin elinde,
Azminle güçlenecek ve yol kat edeceksin...

Dünya görüşün geçmez seni kimse anlamaz,
Güldürmüşsün onları, elemekte haklılar,
Şimdi içine vermiş, senden hiç adam olmaz,
Yıllar geçtiği hâlde ne bu hak aramalar?

Tiyatrocu değilsin, zamanla seminerler,
İlgili kulüplerde, bazı küçük oyunlar,
Çok bahane bulursun, düzenlersin sahneni,
Oynarsın oyunları tasarlarsın dramalar…

İnsanları güldürmek ve düşündürmek ile
Sen ne bir soytarısın ne de bir hokkabazsın,
Büyük laflar da etsen zora düşürmesen de,
Bil ki utangaç hâlle tiyatrocu olamazsın...

İçinde bir sevgin var rol üstlenebilirsin,
Kostüm, sahne ve rolle üretebiliyorsun,
Toplumdaki tiplere, karakterlere bakıp,
Kalpleri incitmeden eleştirebiliyorsun...

Küçük büyük oyunlar sende izlemişimdir,
Seni eğlendirici ve de bilgili buldum,
Oyunlarını bile şahsen incelemişimdir,
Tertipli ve düzenli ve de ilgili buldum…

Yine derim acemi tiyatrocu olmuyor,
Saf rolü için bile akıllı insan gerekiyor,
Sen oyuncu değilsin oyun böyle olmuyor,
Biraz eğitim ile biraz tecrübe geliyor...

Terk et şu tiyatroyu, anla ki az sınırın var,
Oyuncu olmak için kabiliyetin zarar,
Hem safsın hem aptalsın rollerle ne işin var,
İtibarın zaten yok kazanmaman daha kâr...

Biraz geriye gitsem anılar deşilecek,
Tiyatroya bir ilgin az biraz da bilgin var,
Küçük parodilerle için rahat edecek,
Seni destekleyecek bir de şair dostun var…

Hiç kimseyi dışlama sen, bensin bense senim,
Bil ki yaş sınırın yok, seminer almaya bak,
Ustalardan eğitim gör veya sertifika al,
Ya da hiç uğraşmadan tiyatroyu tüm bırak!

Oyun dediklerin de hikâyeden, fıkradan,
Daha küçük yaşlarda, bölümlerden almışsın,
“Timur’un Filleriyle, İki Saf Asker’i de,
Oyunlaştırmışsın ve halka oynatmışsın...

Kırmadan moralini değiştirme fikrini,
Şahsım da önem verir, tiyatro sevgisine,
İçimde hissederim bazı bazı zamanlar,
İmrendiğim çok olur, tiyatro seyircisine...

Bazı özel günlerde vatandaş tiyatro ister,
Tiyatro en zorudur çoğu bu işten kaçar,
Oyununu yazarsın, dört sahne düzenlersin,
En az üç beş dakika, üç beş kişi alkışlar...

Bilenler oyun ister hocam, oyun hazır mı?
Hazır değil dersen de çevren hazırlık ister,
Hiç üşenmez hazırlar, yazar, çizer, oynatır,
Üç beş kupkuru alkış, şahsını mutlu eder...

Küçük istekler gelmiş bazı özel günlerde,
Tiyatrolar gününde, Çanakkale gününde,
Akif’i kutlama da on dokuz mayıslarda,
Bunlar dinmeyenlerden çıkmaz hiç yüreğinde...

İzleyenler düşünsün biraz da gülsün ister,
Birazcık mana katar, insanlarla eğlenir,
Komediyi çok sever oyununu sergiler,
Oyuncu değilse de kendini eğlendirir…

Oyununu yazardın, oynatır ve atardın,
Adlarını bilirdi kırk, elli civarında,
Arkadaş çevren bile seni unutmamıştır,
Sahneyi yönetmede kostüm hazırlamanda...

Oynattığın oyunlar ustaca sayılamazdı,
Eline sağlık hocam, sözü tam yeterliydi,
Herkesi güldürürdün kostümlerin çok komik,
Mızraklar ve kılıçlar oyunda sevimliydi...

Haddimi bilirim, der kendin rol üstlenirdin,
Bu iş rol üstlenmekte rol dağıtmakta değil,
Yuhalanmıyorsun fakat olmuyor oyunların,
Kötüleyenler haklı, bu iş sana göre iş değil…

Mühim birisi değil, saygınlığın da yoktur,
Tiyatro ustalığın, şiirlerine benzer,
Senden tiyatrocunun süpürgecisi olur,
Hokkabaz bile seni her seferinde geçer…

Sertifikan var mı ki oyun da bilgin olsun,
Sende görgü görmedim, sosyal yaşantın da yok,
Kendi gayretlerinle emeklerini verir,
Maliyetin cebinden karşılığın yine yok…

Kâr etmek istemezsin, verseler de almazsın,
Dostum “Sen Bir Çiçeksin” bunu reddedersin,
“Selâm Çiçek Kökleri”, senin öz benliğindir,
Üstünde hakkım olsa sen affedebilirsin!

Zaten hakların helal oyundakilere de…
Öncedekilere de, hem sonrakilere de…
Boşuna zaman harcar, ömrünü tüketirsin,
Bazen altı ay çalışır iyiliğe geçmezsin...

Fazla uzatmayayım, asıl konum bu değil.
Anlatacağım olay bu şahsın gayretidir,
Gayretinin sonunda sürgün cezası ile
Emeklerinin boşu boşuna gittiğidir...

Kaldıysa ellerinde kâğıttaki oyunlar,
Adını da bilmezler kalsa dahi anılar,
Çekilmiş fotoğraflar o da vatandaşta olanlar,
Hepsi yalnız bu kadar hep silinmiş hatıralar…

Helal ettiğin halde bir kul yara almıştır,
Bu konuda örnek çok zamanım yetersizdir,
Şahsına ağır gelmiş bir hatırası da vardır,
Hem sürgün edildiğin hem de ezildiğindir...

Suçun neydi bilmedin savunmasız kovuldun,
Taş kalpli bir kindarın fitnesiyle yoruldun,
Oyunun siyasî mi değil mi bilemezdin,
Dahası başlamadan, tiyatroda vuruldun...

Diyorsun, suçum yoktur olsa olsa tiyatro,
Belki sebep değildi oynattığın bir oyun,
Yanlış anlaşılmışsın boş ver unut ve de git,
Bu şiirinde kalsın sen artık yok olmuşsun...

Bir prova izlenilmiş puan buna verilmiş,
Daha ortada yokken bir oyun zannedilmiş,
Belli anlamamışlar Mustafa beyim hariç,
Manevi bir anlamda bir bundan destek gelmiş...

Ardından da değişmiş adam tam bir münafık,
Bu olmaz diyememiş hocaya bırak demiş,
Hoca göze giremez bunlar kaşarlanmışlar,
Hocamız gariban git, kararı varilmiş…

Oyun bilindin oyun, oyun içinde oyun,
Koyun bilindin koyun, koyun içinde koyun,
Sen yalnızca soyuldun, yalnızca kazık yedin,
Ortamından kovuldun, Kandil’e(1) vardı yolun…

(1) Konya / Cihanbeyli / Kandil Kasabası

Kendin teklif etmişsin “Tiyatro oynatırım,”
Sen engellememişsin, âmirin destek vermiş,
Bir de oyun yazarım, kostümler hazırlarım,
Konusu bizden olsun al bunlardan seç denmiş...

Şu güne şu tarihe, demişsin tamam hazır,
Tamamdır emmioğlu, güveniriz, demişler,
Emmioğluysa seçmiş sevdiği bir oyunu,
“Sen Bir Çiçeksin” demişler bu hoşa gider…

Kaymakam Kemal Bey’e, atfedilen bir oyun,
“Sen Bir Çiçeksin” halen ezberlerimizde,
Millî şehitlerimiz, anılsın dualarla,
Oyuncular tertemiz oyun kalplerimizde…

Vefat yıldönümüne yetiştirilmeliydi,
Oyun yetişecekti ortada kostüm yoktu,
Sahneyse henüz yeni, tertibatı ise yok,
Planı ya da projesi uygunsuzluğu çoktu...

Herkes tam bir acemi seslendirmen hiç yok,
Tiyatro hiç olmamış bir plân yapılmalıydı,
Oyuncu seçilmeli biraz eğitilmeli,
Az bilinçlendirilip, kazandırılmalıydı...

Dört sahnelik bir oyun belki de yeterliydi,
Her sahnenin kostümü, farklı ve külfetliydi,
Savaş sahnesi bile oyunda gerekliydi,
Kılık ve kıyafetler Osmanlı dönemiydi...

Belirli karakterler, aranmış ve bulunmuş,
Oyun fotokopisi, eşit dağıtılmıştı,
Beceremeyenlerle, becerenler olacak,
Temizyürek(1) tarafından ayıklanacaktı...

(1)Temiztürk işlerine gelmediğinden olsa,
Temizyürek, derler keşke yalnız bu olsa…

İşler çok karışıktı, oyuncular çocuktandı,
Yönetmense acemi fakat çok gayretliydi,
Sözünde duracaktı, inanılmayacaktı,
Sanki bir kalleş gibi dışa itilecekti...

O, sıkışık bir anda üçkâğıtçının biri,
Hocaya dedi kodu, uydurmanın peşinde,
Hoca aptalın(!) biri ne dediğini bilmez,
Laf döner ve dolaşır hoca yerin dibinde...

Hiç kimse demeyecek çok güzel bir oyundur,
Eline sağlık hocam hakkını da helal et,
Hem çok masraf yapmışsın hem de çok yorulmuşsun,
Aksine denilecek emmioğlu, çık git terk et!

Gariban yönetmensin hiç girişmemeliydin,
İmkânsızlıklarınla sona erdirmeliydin,
Ya da sözünden kaçıp, bu iş burada biter,
Üstüme de gelmeyin, diyebilmeliydin...

Sahneleri tam bölmüş oyuncular ayrılmış,
Dördüncü sahnede ki darağacı kalkmamış,
Taşınamadığından sahne içerisinde,
Mahkemenin kürsüsü yine ortada kalmış...

Aynı oyunculara, her sahnede farklı rol,
Farklı kostümler ile karakterler verilmiş,
Sen de dört rol üstlenmiş hem Arif Bey olmuşsun,
Hem avukat hem imam, iki rol daha verilmiş…

Roller karakterlere, uygun tamam olmalı,
Yargıç rolünü alan bir de çaycı rolünde,
Gazeteci çocuğa Savcı Sami Bey rolü,
Kaspar, Orizyan, Leon Efendi ek rollerde...

Kuvvacı Genç, Zabit, Münir, Osman Şakir Paşa,
Herkes Ermeni olmak ister, imam rolü boş kalmış,
Roller karakterlere uygun dağıtılmışlar,
Almak istenmeyince yine Temizyürek almış...

Her rol için uygun tip, artık tamamlanmıştı,
Ders dışı etkinlikler, buna ayarlanmıştı,
Gönüllüler de ders dışı vakitlerde denendi,
Yapılamayan roller yönetmen üstlenmişti…

Mecbur mu kalmıştın da Arif Bey’i almıştın,
Kaymakam Kemal Bey’in eniştesi olmuştun,
İkinci sahnede de avukat, rolü almışsın,
Kaymakam Kemal Bey’i adil savunacaktın...

Mustafa Bey iyiydi gerçek delikanlıydı,
Şu an ki kostümlerin o zaman elinde yok,
Ses düzeni ne desen, bundan da haberin yok,
Sürülmekte haklıydın, kahretmeye hakkın yok...

Mustafa Bey haklıydı sen de çok acemiydin,
Ses düzenin olacak seslerini alacaktın,
Oyun netleşecekti, rol yapan kişilerde,
Hazırlanmış seslerle, oyun çalışacaktın...

Kelimelerin uzun, dört, beş konuşman vardı,
Bir nefeste iki yüz, satırı buluyordu,
Tek kuruş toplanmamış, talep edilmemişti,
Bir işe atılmıştın bu böyle olmuyordu…

Kostüm dediklerin de pılı pırtı türünden,
Hepsi cebinden, hepsi kendi el emeğinden,
Bazıları değerli, fincan takımları var,
Osmanlı ve Türk bayrakları ve o gözlük...

Çünkü bunlar yüz yıllık ve de iltifat gerek,
Abdülhamid posteri, sekizgen yıldızlılar,
Orijinal kılıçlar, tesbihler, gazeteler,
Eski devire ait bir de gramofon var...

Koyun postundan sakal, eski yastık ve minder,
Orijinal perdeler, Osmanlı sandalyesi,
Kılık ve kıyafetler, bol miktarda herkese,
Oynattığın oyunun bütün bunlar sahnesi...

Yedi yüz elli adet kostümü sıralamış,
Osmanlı yeleklerin, yün çorapların ile
Serilmiş halıların, yanındaki koltuklar,
Kırk kişi rol giyinmiş boşa zahmetlerinle…

Karşılığında ödül mü, bekleyecektin sen?
Ne bir fotoğrafın mevcut, ne de bir CD’n var,
Sadece gazeteye verilmiş resim, yazı,
O da Mustafa beyden çünkü saygısı var...

Oyun şimdi oynansa Mustafa bey sevecek,
Artık ezberleme yok, sesler peşin alınmış,
Slayt gösterileri var fonlamaları da hazır,
Bir de anlatıcı ki kostümler çalışılmış...

Murtaza Bey amirdir fakat insafı yoktur,
Duyduğuna inanır, kılavuzu kargadır,
Bir harf hatası yapsan, zulmü acımasızdır,
Anlamaz, araştırmaz, katı sert davranandır...

Masumu harcamada garibanı ezmede,
Üstüne kimse yoktur, Murtaza Bey’imizin,
Oyun beğenilmedi, kaç kaçabilirsen kaç,
Şerri çöreklenmiştir, Murtaza Bey’imizin…

Çocuk oyunu gibi besbelli dalga geçmişsin,
Bu işi bilmediğin, her hâlinden de belli,
Sonunda sürgün yedin, ödülün bir sürgündür,
Yerlerinde olsam, bu oyun izlenmemeli...

Bir diyecek var mı ki, zamanım israf olmuş,
Dersler aksatılmamış, çocuk azarlanmamış,
Fakat nefret edildin ve sevilmeyecektin,
Oyunculuğu bırak, senin zamanın dolmuş…

Onun için dediler emmioğlu durma git!
Şahsiyetin burada yok dürüstlüğünü boş ver,
Bence de dürüst değil belki üçkâğıtçısın,
Onlar vallahi haklı tabi emmioğlu git, der...

Bölgeleri terk etmen pek hayrına olmadı,
Dede topraklarını bir anda terk etmen de,
İşlerine yaramaz, güvensiz biri oldun,
Kul bir pot kırdığında bu artık düzeltilmez de…

Belki çok şey kaybettin belki kaybettirildin,
Sen hep yenilgidesin şair, senin dostundur,
Saflığıyla pot kırmış bir tuzağa düşmüşsün,
Şunu da çok iyi bil, onun yolu da doğrudur...

Münafığın sözüyle, bir koyundan korkulmaz,
O kadar aptal değil bu kul hep affediyor,
Oyun içinde oyun, gariban taşlanamaz,
Herkes bin laf taşıyor Temizyürek duyuyor…

Belki şer zannedersin bu senin için hayır,
Zaten içinde kin yok, bu şiir duygularım,
Biz de şair ruhluyuz şairler duyguludur,
Murtaza Bey’imiz de bir şairdir anlarım...

Şiir acele oldu koymazdım kitabıma,
Kesip çıkarmalıydım ama boşluk kalacak,
Uğraşamam vaktim yok olmadı zamanlama,
Var ise bir hakaret vallahi de şahsıma...

Amaç bir şiir değil tarz göstermek hiç değil,
Biz biraz dertleşmişiz amacımız hikâye,
Bir sürgün yemişiz ki adeta atılmışız,
Garipliğimizden mi layıktık sürülmeye…

(28.Haziran-18 Temmuz.2007)
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Otizmli Tevfik’İn Oyuncağı 5

Bir patlama anında veya bunun sonrası,
Zaman ya da mekânla karılmışsa mayası…

Boynuzun başlangıcı itiş kakış şekilde,
Tamamıyla mahlûkat fikir derinliğinde…

Şükürle beslenirsen şahsının varlığını,
Anlar gibi olursan Hakk’ın rahatlığını…

Tüm kâinat otizmli galaksiler otistik,
Derhal kabul et ve dön hakikat Rabbe ait…

Yoksa yorulacaksın ruh gibi dolaşmaktan,
Bilmeden sebebini aftan bağışlanmaktan…

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK

Arpa Şehriye Çorbası Şiiri