Ve Anlatayım mı sahiden?
İçindeki yokluğunu başka suretlere resmetmekteki ustalığımı...
Yüzümdeki sirayetsiz çirkinliğini...
Aheste gülüşlerin senli sırıtan yanlarını...
Belki de kimse sahip çıkmasın diyedir sevgili
Ayrılığına bile sadık kalışım...
Biliyorum...
Dönmezsin...
Zaten bende bir ömür bekleyemem ya seni...
Hani dönüşüne mümkün sebeplerin olsa...
Nefes olur yapışırdım dudaklarına...
Ve Çok yordu bu hayat beni sen yokken...
Kendime yakıştıramadım...
Kabul olmasından korktuğum dualarımla seni beklemeyi...
Sensizlik bana yakışmadı...
Haklısın...
En çok da onlar kanatıyor senli yanlarımı...
Sensiz Tebessümlere meyletmek...
Sesine hasret yaşarken...
Gözlerinde vurulup can çekişmeli bir hayatın koynunda senli adımlamak...
Senli yarınlara gün biriktirmek...
Haklısın...
Çayların da eski tadı kalmadı...
Bardakta durduğu gibi durmuyor melet...
Her dem seni hatırlatıyor...
Hatırlamak unutanlar içindir diyorum kendime...
Oysa kendimi bile hatırlamayacak kadar çok unutmuştum sende...
Mavi kent çocuklarının şarkılarında şahitlik ediyorum anlamını yitirmiş bir kentin köhne bir sokağında vurulmuş bir aşkın son nefes çığlıklarına...
Ölü bedenlere yaşıyor muamelesi yapan bir aşk dilencisinin ‘’Allah Seni Sevdiğine kavuştursun’’ cümlesinde bile bulamamak koyuyor seven adama...
Gizli numaraların tek şahidi olan telefon kulübelerinin ıslak camlarına bırakıyorum adını...
Her nefeste yalnızlık olup boğazımda düğümleniyor bu şehrin sensizlik kokan yanları...
Sen alıcısı bir eskici oluyorum bu kentte...
Cadde cadde seni topluyorum...
Ve kahrolsun Kadın...
Adına yokluğu yakıştıran dudaklar...
Seni bana hasret beni sana gurbet koyan şehirler...
İsimsiz