DİL
ŞAHISLAR: ORHAN,FEHİMAN,GÜZİN,FİKRET,VİLDAN,ZUHAL.
Fehiman:İlknur yine yok Vildan Abla,özledik hepimiz.
Vildan: İlknur’u artık biraz zor görürsünüz. Ben bile göremiyorum neredeyse.
Fehiman:Neden,çok mu işi var?
Vildan: Oooo nasıl. İngilizce’yi çok iyi öğrenmek istiyor. Bunun için sıkı bir çalışma içine girdi.
Zuhal:Ay ne iyi yapıyor,özeniyorum valla.
Fehiman:Nesine özeniyorsun Zuhal Abla?
Zuhal:Nesine özenmeyeyim. Bence en öncelikli eğitim dalı.
Fehiman:Nedenmiş o?
Zuhal:Nedeni var mı Fehiman?İngilizce’yi bilmek demek dünyaya açılmak demek.
Fehiman:Dünyaya mı açılmak demek? Ne oluyor dünyaya açılınca?
Vildan: Başladın yine Fehiman. Kim bilir ne aksi tezler öne süreceksin yine.
Fehiman:Vildan Abla ben soru sordum mu suç oluyor. Hem ben Zuhal Ablaya sordum. Hadi Zuhal Abla beni aydınlat lütfen,dünyaya açılınca ne oluyor?
Zuhal:Neler olmuyor ki Fehiman,bir defa iş sahası çok geniş. Hem de bilgili,kültürlü yani entel olmak var işin içinde.
Zuhal:Bilgili,kültürlü,entel olunca ne olacak ki?
Vildan: Bak Zuhal ben sana söyledim. Konuşma Fehiman’la. Kim bilir sözün nerelerden dallanıp sana çarpacak.
Zuhal:Evet Fehiman,çok ilginçsin. Bilgili,kültürlü olmanın bir zararını mı gördün?
Fehiman:Hayır Zuhal Abla,bilakis,ben öğrendiğim bilgilerden hep güç edindim,fayda sağladım.
Vildan: Bize niye soruyorsun peki “Neden” diye?
Fehiman:Nedeni şu Vildan Abla,bilgilenirken benim maksadım dinimi anlamak,hayatımı belli ilkeler doğrultusunda dürüstçe yaşamak. Siz çocuklarınızı bilgilendirirken neyi amaçlıyorsunuz?
Zuhal:Doğrusu ya Fehiman,bizim maksadımız bu değil. Çocuğuma iyi bir gelecek hazırlamak, güzel bir iş imkanı sunmak. Bunlar için de yabancı dil çok gerekli.
Vildan: Ama Zuhal,Fehiman’ın bahsettiği anlamak,dürüstçe yaşamak gibi ilkeleri biz de istiyoruz.
Zuhal:İsteriz de Vildan,bunun gerçekleşmesi yolunda bir çabamız yok doğrusu. Bunları bedavaya edinebilirsek ne ala,ama çoğu kez öğretmek isteyenlere itibar etmeyiz bile.
Vildan: Hiçte bile,ben her zaman tembihlerim; “Kızım,yalan söyleme,doğru dürüst insanlarla arkadaş ol.” diye.
Zuhal:Hıh onu okulda da her gün söyletirlerdi bize. “Türküm,doğruyum,çalışkanım...” Bir de varlığımızı Türk varlığına armağan ederdik.
Fehiman:Ne hikmetse hiçte övündüğümüz Türk gibi olmaya değil,bir Amerikalı gibi yaşamaya, bir İngiliz gibi konuşmaya özeniriz.
Zuhal:Üstelik varlığımızda işe yarar hale gelince hep batılılara armağan etme telaşına düşeriz. Neden böyle Fehiman?
Fehiman:Bu sorunun cevabını Vildan Abla verebilir. Vildan Abla,siz her gün,doğru sözlü ol, diye öğüt verirken doğruluğun ne olduğunu da öğrettiniz mi?
Vildan: Niye öğretmeyeyim Fehiman?
Fehiman:Peki doğruların dinimizde olduğunu,dürüst olabilmenin ancak sahiplendiğimiz fikre bağlı kalabilmekle olduğunu,bunun için de dinimizi öğrenmek gerektiğini anlatıyor musunuz?
Vildan: Tabi anlatırım...
Zuhal:Anlatıyorum demedin Vildan. Biz bunu diyemeyiz,çünkü biz de bilmiyoruz. Biraz önce de söyledim ya,üstelik bilmek için bir çaba da sarf etmiyoruz.
Fehiman:Neden Zuhal Abla?
Zuhal:Neden olacak Fehiman,gayet açık. Çarçabuk geçen dünya hayatını arzuluyoruz. Vermek istediğimiz eğitimde de bir takım dünyalık beklentilerimizin tatmini söz konusu. Ama bunları da açıkça, her yerde ifade etmek zorumuza gidiyor.Adını bilgi,kültür koyuyoruz. Yoksa bakma sen,biz öyle bilgiyi milgiyi de takmayız.
Fehiman:Zaten bilgilenirken de “Türk milleti Müslümandır.” denilip,Müslümanlıktan başka her bilginin ihtisası yaptırılır.
Zuhal:Tam bir lahana turşusu örneği. Çocuklarımız dürüst olsa şaşarım. Dürüstüm demekle olmuyor bu iş.
Fehiman:Üstelik yıllardır Türkiye’de yabancı dil eğitimi verilir,teşvik edilir,dershaneler açılır, fakat ne hikmetse doğru dürüst bilen de pek çıkmaz.
Zuhal:Evet,hepimiz ortaöğretimde yabacı dil gördük. Altı yıl az bir süre değil.
Fehiman:Ama epeyce öğrendik Zuhal Abla. Öğrendiğimiz dönem hayır yerine No,evet yerine Yes...
Vildan: (Sözü Alır) Bir yerine One. Ben daha ilkokuldayken abimden ona kadar saymasını öğrenmiştim.
Fehiman:Ah ah ne günlerdi. Az mı ‘Hello’laşırdık.
Zuhal:Tam bir asimile aracı desene Fehiman.
Fehiman:Ya,üç beş kelimeyle böyle özenirdik.Onlar gibi telaffuz etme telaşına düşerdik.
Zuhal:Evet,şimdi daha iyi bilenler onlar gibi telaffuz etmenin ötesinde onlar gibi yaşamaya, onlar gibi düşünmeye çalışıyorlar.
Fehiman:Maalesef onu da pek beceremiyorlar.
Zuhal:Hıı Nasreddin Hocanın kuşuna dönmüş lisanlar... Hele o lisan bilir entel havaları...Bizi mahvetmişler Fehiman.Biz onların kuklaları mıyız? Yes de Yes,No de No...
Fehiman:Hadi birlikte Nooo,hep beraber Yeees...
Zuhal:Yoo yo,hayır Fehiman,No’ya Yes de,Yes’e No. Bundan sonra böyle.
(FON)
Orhan:Oğlum yazılın nasıl geçti?
Fikret:İyiydi baba...
Orhan:Geçiştirdin oğlum. Yoksa yine çalışmadan mı gittin?
Fikret:Uff baba çok sıkılıyorum. Ne mecburiyetim var benim İngilizleri tanımaya? Sanki onlar beni tanıyor.
Güzin:Eee sen de onlara kendini tanıt,karşılıklı memnun olun.
Fikret:Allah korusun,onlardan memnun olmak mı?
Orhan:Niye oğlum?
Fikret: ‘Niye’si var mı baba?Hiç o egoistler başkasını tanımaya gerek görürler mi?Kendilerini tanıtırlar olur biter.
Güzin:Hıı evet,böylece kendilerinden başkasını yok saymak daha kolay.
Fikret:Ben de onları yok sayardım amma... Şimdilik mecburum. dersimiz.com
Orhan:Niye mecbursun,seni zorlayan ne?
Fikret:Not mecburiyeti. Öğrenmek zorundayım. Hem gün gelip ben de onlara öğreteceğim. O zaman lazım olur.
Güzin:Neyi öğreteceksin,Türkçe’yi mi?
Fikret:Hayır,ne Türkçe’si,Türkçe’yi ne yapacaklar? Türkler istemiyorlar kendi dillerini. Neresini değiştireceklerini,hangi şekle sokacaklarını bilemiyorlar.
Güzin: (Gülerek) Hormonlu sebzelere benzettiler. Her tarafından bir şeyler büyüyor,yamuk yumuk.
Fikret:Eh zaten her yerde de yabancı dil reklamı yapıp duruyorlar.
Orhan:Peki ne öğreteceksin Fikret?
Fikret:İslam’ı baba İslam’ı. O zaman görecekler,kendileri mi üstünmüş Müslümanlar mı...
Orhan:Bunu yapabilmen için hem İslam’ı iyi öğrenmen gerekir,hem de onların lisanını, kültürünü...
Fikret:Merak etmeyin baba onların lisanını,kültürünü öğretmeye herkes çok meraklı.
Orhan:Doğru, okullar,özel eğitim kurumları hep bu yolda mesafe kat etmeye çalışıyorlar.
Fikret:Evet,hiç istemesem de öğretiyorlar...
Güzin:Ama Fikret çok koşturuyorsun. Dinini öğrenmeye nerede vakit bulacaksın?
Fikret:Öğrenirim abla,Allah bunu isteyene yollarını açacağını vaad etmişti hani.
Orhan:Tabi oğlum. İnşallah her zaman sana yol gösteren,destek olan insanlar da olur etrafında.
Güzin:O insanlar etrafımızda olmadığı zaman da onları arayıp ulaşmak bizim vazifemiz.
Fikret:Merak etmeyin,ben vazifelerimi bilirim.
Orhan:İnşallah oğlum. Bu vazifelerinin biri de yabancı dilini yüksek tutmak.
Fikret:Evet,bu,isteklerimi gerçekleştirebilmek için gerekli. Fakat çok sinir oluyorum bir yıl ortaokulda hazırlık sınıfı, bir yıl lisede... En güzel yıllarım gidiyor.
Orhan:Üniversiteyi de unutma.
Fikret:Evet bir yıl da üniversitede.
Güzin:Neyse sinir olmadan öğren işte,eline fırsat geçmiş. Bak, bize öğretmiyorlar.
Fikret:Çok istiyorsan özel kurslara gidebilirsin abla...
Orhan:Biliyorsunuz çocuklar,oraların çoğu ticari amaçla kurulmuş.
Güzin:Evet pek güzel öğretmiyorlar.
Fikret:Öğretiyor gibi yaparlar en azından.
Güzin:Hıı gidenler de öğreniyor gibi yapıyorlar.
Orhan:Boş ver kızım,bir sürü öğreneceğin şey var. Ona gelesiye ömür yetmez. Lisan öğrenmeyi ilim sayıyorlar. Onun için de bir çok aile,çocuklarını yabancı dil öğrenmeye teşvik ediyor. Bakın bir hatıramı anlatayım. Tanıdığım muhterem bir amca vardı. Velisi olduğu talebenin okul toplantısına davet edilmiş. Orada kendisine sorulmuş; “Oğlunuz için hangi dili tercih ediyorsunuz?” Amca da “Arapça istiyorum.” demiş. O anda ortamda hemen bir değişiklik olmuş. Müdür muavinlerinden biri: “Oo olmaz.” diye karşı çıkmış. Amca hayret etmiş, “Niçin olmaz? Arapça sizce yabancı dil değil mi?” deyince,bazı kaşlar çatılmış,müstehzi suratlar tebessümle işi geçiştirmeye çalışmış. Anladım ki kızım bunların derdi lisan değil batı hayranlığıydı.
Güzin:Doğru da babacığım,bir lisan bir insan,iki lisan iki insan diyorlar.
Orhan:Kızım hele bir insan olmayı öğrenelim de. Hem işe yaramadıktan sonra bu kadar çok lisana ne gerek var?
Fikret:Hiç,maksat laf kalabalığı olsun.
Güzin:Niye? Yeşim Abla ne güzel Almanca biliyor. Kötü mü?
Orhan:Çok şey bilip işe yaratmamak daha kötü. Hem öyle Almanca bilmesi çok da iyi değil kızım.
Güzin:Niye baba?
Orhan:Eee düşünceleri de Almanlar gibi.
Fikret:Beyni yıkanmış beyni...
Orhan:Hem farz edelim Müslümanca düşünüp yaşıyor. Sahip olduğu bilgiyi hayırda kullanmayı bilmedikten sonra gereksiz hamallık.
Güzin:Eee “Öğren de unut.” demişler baba. Hem ne yapabilir ki?
Fikret: (Atılır) Yapabilir,hem de bir çok şey. Ben çok güzel hikayeler okumuştum. Yeşim Abla, bunları Almanca’ya çevirir misin? Oradaki arkadaşlarımızın da okumasını istiyorum,dedim yapmadı.
Güzin:Hiç olur mu Fikret? Bir sürü emek çekecek,üstelik hiçbir kazancı da olmayacak.
Orhan:Sevabı da hiç kazançtan saymıyorsunuz kızım. Bak, Resullerin öğretirken ki metodu hiçbir ücret istememek.
Güzin:Yeşim Abla çok da önemli bir öğretim tarzı olmadığını düşünmüş olabilir.
Fikret:Olur mu Güzin Abla? Batılıların en saçma hikayelerini,romanlarını bile tercüme edip bize okutuyorlar da...
Orhan:Yaa,bizim Allah’tan gelen doğrularımızı,bilgilerimizi insanlara ulaştırma fırsatı kaçırılır mı? Hasbelkader de olsa eğer insanların bir lisanı öğrenme imkanları olmuşsa, onunla, doğruları ulaştırma yolları aramalılar. Ama derseniz ki bunları düşünebilecek insan yetişmiyor,o doğru.
Güzin:Evet baba neden böyle oluyor? Bunca yıl eğitim al,sonra insan için lazım olan düşünme metodunu bile öğreneme.
Fikret:Niye,herkes de iyi kötü düşünüyor.
Güzin:Bence hiç de öyle değil. Bu memlekette iyi yetiştiği söylenen insanların çoğu eminim ki Türkçe düşünemiyor bile.
Orhan:Doğrusun kızım,ama bak biz çok güzel tartışıp anlaşıyoruz Türkçe ile.
Güzin: (Düşünceli) Hıı... Ancak yeni yeni anlaşmaya başlıyorduk ki,korkarım bir inkılapla Türkçe yasaklanıp yerine yeni bir sömürge lisanı ilan edilebilir.
Orhan:Şimdi devrimler daha değişik yöntemlerle,aşama aşama,bazı kurumlardan başlayarak yapılıyor.
Fikret:Desenize başlamış bile devrimler. Eh akıllılar ya işlerini sessiz sedasız,sinsice hallediyorlar. Öyle de bir uyanıklar ki,İngilizce dünya diliymiş,öğrenmezsen olmazmış.
Güzin:Evet Fikret, hele de telekomünikasyon çok önemli.
Fikret:Ne önemlisi ya öyle gösteriyorlar. Öyle diye diye öyle yaptılar.
Orhan:Bir adama kırk gün deli dersen deli olurmuş. Akıllı da dersen akıllı olur herhalde...
Güzin:Evet,bak hiç düşünmemiştim Fikret,doğru ya. İngilizler Çinlilerin yarısı bile değil. Üstelik Arabistan var,hem biliyoruz ki onların da lisanı,edebiyatı oldukça köklü. Bunları bile bile yine de batılıların reklamına kanıyoruz.
Fikret:Batmışız baba batmışız.
Güzin:Yook o kadar da değil,hiç batanlarla beraber batar mıyız biz? Babacığım bir de diyorlar ki,Arapça’yı öğrenmezseniz dininizi de iyi öğrenemezsiniz,doğru mu?
Orhan:Bilmem,o zaman Arapça’yı bilenler iyi Müslümanlar diyebilir miyiz?
Güzin:Ben de bilmiyorum ama,eğer onlar hayatında Kurani bir ahlakı benimsemiş olsalardı Allah’ın verdiği bu nimeti güzel kullanıp,hakkı tutup kaldıranlar olurlardı.
Orhan:Ya güçleri yetmiyorsa?
Güzin:Bu da olabilir ama şu bir gerçek,iyi Müslüman olmak için Arapça bilmek gerekmiyor.
Fikret:Ya ne gerekiyor abla?
Güzin:Babam daha iyi bilir. Babacığım?...
Orhan:Herhalde iyi Müslüman olmak,önce buna talip olup sonra da nasıl olunur diye anlamaya çalışarak olur.
Fikret:Bence de,zaten Türkçe,bizim için önemli olan şeyleri anlamamız için yeterli.
Orhan:Mesela hangi önemli şey?
Fikret:Yani çeşitli tatlı tariflerini bol bol bulabiliriz Türkçe’de.
Güzin:Eveet bulabilenler yapabilir de zaten.
Fikret:Abla lütfen...
Güzin:Ama ben hiç bulamadım.
Fikret:Abla vanilya paketinin üzerinde tarif vardı.
Güzin:Fikret ben onu hiç görmedim.
Fikret:Bak yarın sabah lavaboyu temizleyeceğim abla.
Güzin:Hayır yapamam.
Fikret: (Yalvarır) Ablaaa...
Güzin:Ay bu çocuk Türkçe anlamıyor. No.
Fikret:Ablacığım...
Güzin:Nayn...
Fikret: (Devam eder) Hadi ne olur?
Güzin:La...
Fikret:Abla dedim...
Güzin:Aay hiçbir dilden anlamıyor bu çocuk.
Orhan:Anlıyor kızım anlıyor,tatlı dilini çok iyi biliyor...
Dil kısa skeç skeç örnekleri kısa oyunlar tiyatro metinleri kısa tiyatro oyunları