(OYUNCULAR)
ÖĞRETMEN, MÜDÜR, MÜFETTİŞ, TEPKİ, BİLGİN (Gözlüklü), ALİ (Elinde futbol topu var), MEHMET (Aşırı şişman), ZEYNEP HASAN (Elinde Kemence var), ERAY, AYŞE HANIM, HATİCE TEYZE (Köylü Kıyafeti), ZEHRA TEYZE, TEMEL REİS
EYVAH TEFTİŞ VAR!
ÖĞRETMEN: Evet sevgili çocuklar. Dediğim gibi ilk defa uçan insan bizim Hazarfen Ahmet Çelebi olmuş.
BİLGİN: Demek ki ilk uçağı biz yapmışız, öyle mi öğretmenim?
ÖĞRETMEN: Öyle de diyebiliriz tabi. Ahmet Çelebi kanat takıp uçmuş. Dolayısıyla ilk uçak oluyor.
BİLGİN: Sonra ne olmuş peki? Yani IV. Murat onu ödüllendirmiş mi?
ÖĞRETMEN: Yoo! Aksine "Hazarfeni Fizan'a sürgün etmiş." diyorlar.
BİLGİN: O zaman ilk uçağı icat etmekle kalmamış, ilk uçaksavarı da icat etmişiz.
ÖĞRETMEN: Ne demek o?
BİLGİN: İlk uçağı Fizan'a süren padişaha ilk uçaksavarımız diyemez miyiz yani?
ÖĞRETMEN: Neyse, konuyu dağıtmayın. Kapı vuruluyor, girin!
MÜDÜR: Hocam yandık, öldük, bittik biz bittik!
ÖĞRETMEN: Ne oldu Müdür Bey? Ne bu telaş, okulda yangın mı çıktı yoksa? Yangını kim çıkardı ki?
TEPKİ: Valla ben çıkarmadım öğretmenim!
MÜDÜR: Hocam yangın filan yok. Daha okulun ilk gününde müfettiş geldi. Az sonra sizin sınıfa girecek. Hazırlıksız yakalandık.
ÖĞRETMEN: Müfettiş mi geldi? Bu telaşınızın sebebi bu muydu? Müdür bey yani bir ömürsünüz ha. Müfettiş geldi diye neredeyse yüreğinize inecek. Sakin olun.
MÜDÜR: Nasıl sakin olayım? Evraklar eksik. Bütün umudum sizsiniz Hocam.
ÖĞRETMEN: Siz hiz merak etmeyin Müdür bey, öğrencilerime güvenebilirsiniz.
MÜDÜR: Size güvenebileceğimi biliyordum. Hadi çocuklar, gösterin kendinizi! Ben çıkıyorum. Müfettiş şimdi gelir. İyi dersler...
ÖĞRETMEN: Evet çocuklar, duydunuz müdürümüzü, müfettiş sınıfımıza girecekmiş. Sizlere sorular soracakmış. Sorsun, bunda endişelenecek ne var ki? Ne! sizlere soru mu soracak? Eyvah, yandık o zaman!
TEPKİ: Ne oldu öğretmenim? Niye telaşlandınız?
ÖĞRETMEN: Ben telaşlanmayayım da Bekçi Rıza mı telaşlansın evladım? Duymadın mı müfettiş size soru soracakmış. Valla birinize adınızı sorsa bile ayvayı yeriz.
BİLGİN: Öğretmenim benim bir fikrim var. Onu uygularsak müfettişin gözünü doldurabiliriz.
ÖĞRETMEN: Sahi mi? Nedir o? Çabuk söyle! Eğer mantıklıysa bütün notların 5 olur.
BİLGİN: Söz mü?
ÖĞRETMEN: Söz!
BİLGİN: Anlaştık. Şimdi sınıfımızdaki tembel arkadaşlarımızı evlerine gönderelim. Kalanlar nasıl olsa sizden kopya alarak sorulara cevap verebilir.
TEPKİ : Geçen yılki duruma düşmeyelim. Kopya olayı riskli.
BİLGİN: Hangi duruma?
TEPKİ : E canım, geçen yıl okumaya geçmemiştik hani. Müfettiş tahtaya bir kelime yazmıştı. Onu okumamızı isteyince hepimiz çaktırmadan öğretmenimize bakmıştık. O da eliyle işaret ederek bize kopya vermişti de müfettişe hep bir ağızdan "TOSBAĞA" demiştik. Meğer tahtadaki kelime tosbağa değil kaplumbağaymış.
BİLGİN: Bu defa daha dikkatli olacağız aslanım. O zaman okumayı henüz sökmemiştik. Alimallah bu defa soruların iflahını sökeriz. Yeter ki gözlerimizi sekiz açalım.
ALİ: Bir kere o, sekiz değil dört.
BİLGİN: Hayır canım, bahsettiğin gözlerini dört açmak deyimi, gözlüksüz öğrenciler için. Ama bak, benim gözlüklerim var.
ALİ: Çok bilmiş!
BİLGİN: Tabi çok bilirim. Şu gördüğüne kafa derler kafa! Senin sürekli peşinde koştuğun futbol topu gibi içi boş değil bunun.
ALİ: Hıh, kafaymış. Bende de var ondan.
BİLGİN: Ama sen onu topa kafa vurmak için kullanıyorsun. Bak benim saçlarıma. Biz bu saçları kömürcüde karartmadık aslanım. Ders çalıştık ders!
ÖĞRETMEN: Tamam çocuklar, bırakın tartışmayı. Müfettiş neredeyse gelir. Ali, evladım gel bakalım buraya. Oooov! Oğlum bu ne hal? Senin benzin sapsarı olmuş.
ALİ: Ne? Benzim sapsarı mı olmuş? Yine mi? Öğretmenim bıktım ben bu çocuktan!
TEPKİ : Ben yapmadım! İftira atma!
ALİ : Sana demedim zaten. Bay tepki n'olacak. Ben Eray'dan bahsediyorum.
ERAY : Ne? Ben mi? Ben ne yapmışım ki?
ALİ : Duymadın mı akıllım? Öğretmenim yüzümün sapsarı olduğunu söyledi. Niye boyadın yüzümü? Demin ben derste uyurken boyadın değil mi? Sen görürsün!
ERAY : Ben senin yüzünü filan boyamadım. Ama uyurken horluyordun. Bu yüzden kokmuş çorabımı burnunun dibine koydum. Bunu sırf dürüstlük olsun diye söylüyorum.
ÖĞRETMEN: Tamam, kesin konuşmayı. Aliciğim, yüzün sapsarı olmuş derken hasta olduğunu kastetmiştim.
ALİ : Ama öğretmenim ben hasta değilim.
ÖĞRETMEN: Aaa, durumun ciddi hem de. Baksana hasta olduğunu bile bilmiyorsun. Çabuk çantanı al, eve git. Biraz dinlen. İyileşince gelirsin.
ALİ : Peki öğretmenim. Size iyi dersler. Ben gidip şişene kadar yatayım o zaman.
ÖĞRETMEN: Eveet, bakalım başka kim varmıış? Hah, ordasın demek! Mehmet, gel bakalım buraya.
MEHMET : Geldim öğretmenim.
ÖĞRETMEN : Oğlum sen bir tuhaf görünüyorsun.
MEHMET : Acaba demin kantinden aldığım çikolata mı dokundu? Zaten son kullanma tarihi çoktan geçmişti. Mutlaka ondandır. Ama olsun, nasıl olsa geçer birazdan.
ÖĞRETMEN: Aaa, senin ateşin yükselmiş çocuğum. Elim yanacak nerdeyse. Hâlâ nasıl ayakta durabiliyorsun?
MEHMET : Müsade ederseniz gidip yerime oturayım öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Olmaaz! Ateşin neredeyse kanını kaynatacak kadar yükselmiş. Sen hemen eve git. Dinlen biraz.
MEHMET : Peki öğretmenim. En iyisi ben eve gideyim. Size iyi dersler.
ÖĞRETMEN: Bu da gitti. Başka kim kaldı? Vay anam, seni nasıl da görmemişim ben. Zeynep kızım bu ne hal? Çabuk yanıma gel!
ZEYNEP : Ne oldu öğretmenim? İşte geldim.
ÖĞRETMEN: Kızım senin gözlerinde beyaz var.
ZEYNEP : Gözlerimde beyaz mı var? Gerçekten mi?
ÖĞRETMEN: Vallahi. Bak, bak, bak! Gördün mü?
ZEYNEP : Görmüyorum ama hisseder gibiyim. Neden oldu acaba?
ÖĞRETMEN: Ne bileyim ben kızım? Ben doktor muyum? Ama durumun çok kötü gibi. Sende renk körlüğü olabilir. Hatta gece körlüğü de olabilir.
ZEYNEP : Ay korktum ben! Zaten geceleri ışıklar sönünce burnumu bile göremiyordum. Demek ki bundan dolayı imiş. Ben gidiyorum öğretmenim. Doktora görünmen gerekiyor. Size iyi dersler.
ÖĞRETMEN: Hasaan!
HASAN : Puyrun Öğretmenim!
ÖĞRETMEN: Gel yanıma yavrum.
HASAN : Haçan geldim işte.
ÖĞRETMEN: Afferin sana! Dön de şu kulağına bir bakayım. Evet, öylece dur. Aman Allahım!
HASAN : Ne oldi öğretmenim? Kulağımda bir sorin mu var?
ÖĞRETMEN: Sen bitmişsin evladım!
HASAN : Niye kine?
ÖĞRETMEN: Niyesi var mı? Kulağın bu derece tıkanana kadar hiç farketmedin mi sen?
HASAN : Kulağim mu tıkanmış?
ÖĞRETMEN: Tabi ki! Baksana, bu kulağından bakınca öbür taraf gözükmüyor.
HASAN : Öyle mi? Durum ciddi mi gerçekten?
ÖĞRETMEN: He ya.
HASAN : Peki, ne yapmaliyum öğretmenim? Pir çöp ile kariştirursam olmaz mi?
ÖĞRETMEN: Oğlum soba borusu mu bu? Hiç kulak çöple açılır mı? Sen şimdi doğruca eve git,hatta koşarak git ki belki kulağın açılır.
HASAN : Peki öğretmenim, size iyi dersler.
ÖĞRETMEN: O da gitti. Aslında Hasan için kulak tıkanması iyi bir hastalıktı. Böyle olunca dersler bir kulağından girip diğer kulağından çıkmıyordu. Neyse, kaldık biz bize.
TEPKİ : Öğretmenim kapı vuruluyor.
ÖĞRETMEN: Girin!
MÜFETTİŞ : İyi günler hocam. Ben teftiş için uğramıştım. Adım Uğur Kabus.
ÖĞRETMEN : Uğur mu, kabus mu? Anlıyamadım.
MÜFETTİŞ : Efendim adım Uğur, soyadım Kabus.
ÖĞRETMEN: Şey, memnun oldum efendim. Ben de bu sınıfın öğretmeniyim.
MÜFETTİŞ : Hocam, benim başım fena halde ağrıyor, konuşacak halim yok. Benim yerime çocuklara sorular sorun. Ben de durumu izler notunuzu veririm. Ne diyorsunuz?
ÖĞRETMEN: Ne diyeceğim efendim, canıma minnet derim. Buyrun, siz şöyle oturun ve şovumuzu, pardon dersimizi izleyin.
MÜFETTİŞ : Hocam, bir şey dikkatimi çekti. Sınıfınızın mevcudu neden bu kadar az?
ÖĞRETMEN: Tembelleri eve gönd… Pardon ne diyorum ben yahu? Şey efendim hastalandılar. Ben de onları eve gönderdim. Sakıncası varsa hemen çağırtayım onları!
MÜFETTİŞ : Yok yok, olur mu öyle şey canım? Hasta çocuğu niye çağıracakmışsın ki? Bulaşıcıdır onların hastalığı. Tüm okulu yatağa mı düşüreceksin? Hadi sen derse başla.
ÖĞRETMEN : Nasıl isterseniz. Evet çocuklar, gördüğünüz gibi müfettiş amcanız hasta.
TOPLUCA : Geçmiş olsun.
ÖĞRETMEN: Oovv! Bağırmayın öyle canım. Adamcağız hasta, başı ağrıyormuş onun. Şimdi sizlere çeşitli sorular soracağım. Cevap vermeye hazır mısınız?
TEPKİ : Hazırız!
ÖĞRETMEN: Güzeel. Söyle bakalım evladım, Türkiye'nin en büyük Van Gölü'nün adı nedir?
TEPKİ : Bunu bilmeyecek ne var: Van Gölü tabi ki.
ÖĞRETMEN: Afferim sana. Peki bize ülkemizin en büyük Ağrı Dağı hangisi, onu söyleyebilir misin?
TEPKİ : Neden söyleyemiyecekmişim ki? Ben aptal mıyım? En büyük dağımız Ağrı Dağı'dır.
ÖĞRETMEN: Bravo! Bravo! Sen otur. Sen kalk canım. Sen de bize en uzun ırmağımız olan Kızılırmak'ın adını söyle.
ERAY : Kızılırmak.
ÖĞRETMEN: Harikasın! Leb demeden Kızılırmak'ı anlayıverdin. Bir soru daha: Ülkemizin güneyindeki Akdeniz'in adı nedir?
ERAY : Akdeniz!
ÖĞRETMEN: Muhteşem bir cevap! Bravo evladım. Sen kimin öğrencisisin.
ERAY : Sizin öğrencinizim öğretmenim.
ÖĞRETMEN: Tamam otur evladım. Şimdi de sen kalk bakalım. Şimdi soruma cevap ver: İçinden tuz çıkarılan Tuz gölü'nün adı nedir?
BİLGİN : Tuz gölü... dersimiz.com
ÖĞRETMEN: Çok doğru. Bir soru daha: Ülkemiz kaç 7 bölgeye ayrılmıştır?
BİLGİN : Ülkemiz 7 bölgeye ayrılmıştır.
ÖĞRETMEN: Valla çok zekisiniz ha! Şıp demiş burnumdan düşmüşsünüz yani.
MÜFETTİŞ : Hocam bir dakika durur musunuz? Sorularınız bana biraz tuhaf geldi.
ÖĞRETMEN: Estağfurullah efendim, son derece normal sorular bunlar.
MÜFETTİŞ : Siz demin çocuklara neler sordunuz öyle?
ÖĞRETMEN: Ne soracağım efendim, ülkemizin en büyük dağını, gölünü, ırmağını ve güney bölgemizi. Haa, bir de tuz çıkarılan gölün adını sordum. Ne var ki? Siz iyi misiniz?
MÜFETTİŞ : Hiç, tamam bişey yok. Baş ağrısından olmalı. Siz devam edin.
TEPKİ : Öğretmenim kapı çalınıyor.
ÖĞRETMEN: Girin!
AYŞE HANIM: İyi günler Hocam, Ben Alinin annesiyim. Çocuğumun benzi sararmış diye eve yollamışsınız. Ama Ali hasta maşta değil.
ÖĞRETMEN: Emin misiniz? Hasta gibi duruyordu.
AYŞE HANIM: Sağlık ocağına bile götürdüm.
ÖĞRETMEN: Ne dedi doktor?
AYŞE HANIM: Bu çocuk hastaysa ben de Turist Ömerim dedi.
ÖĞRETMEN: Yaa.
HATİCE TEYZE: Hocam merhaba, ben Mömed'in anasıyım.
ÖĞRETMEN: Mömet mi? O da kim?
HATİCE TEYZE: Aha bu çocuk!
ÖĞRETMEN: Vaay, bizim Mehmet, sen ha? Hoşgeldin canım.
HATİCE TEYZE: Dur bakalım Hocaefendi, sen bu uşağın hasta olduğunu söylemişsin, e mi?
ÖĞRETMEN: Değil miymiş yoksa?
HATİCE TEYZE: Kör müsün, uşak turp gibi sağlam!
ÖĞRETMEN: Ama çok ateşi vardı. Hatta ateşinde yumurta bile haşlanırdı.
HATİCE TEYZE: Ben onu bunu anlamam Hoca. Gördüğün gibi oğlum hasta değil. Üstelik bizim öyle haşlayacak yumurtamız filan da yok. Tavuklar üç aydır bir tuhaf. Hep o Meyrem'in yüzünden oldu bunlar. Kadın bizim kümesin yanına bostan ekmiş. E tavuk bu, bostan görür de durur mu? Dadanmışlar bostana. Meyrem bakmış ki bostan elden gidiyor, ilaçlamış marulları. Tabi tavuklar saf ya. Yemişler ilaçlı marulları. O gün bu gündür yumurta görmedik. Halbuki eskiden nasıl yumurtlardı? Her yumurta karpuz gibi olurdu. Bir yumurta kırınca bir hafta yerdik onu. Ah Meyrem, ne istedin tavuklarımızdan?
ÖĞRETMEN: Şey, teyze....
HATİCE TEYZE: Bu Meryem var ya bu Meryem, onun derdi tavuklarla değil aslında. Onun derdi bizimle. Kıskanıyor beni. Size birşey söylüyeyim mi Hoca, bu Meyrem bir gün...
ÖĞRETMEN : Teyze Allahaşkına bir mola ver yahu...
ZEHRA TEYZE: Hocam...
ÖĞRETMEN: Aha biri daha geldi.
ZEHRA TEYZE: Hocam, Zeynep'i neden eve yolladınız?
ÖĞRETMEN: Ben mi yollamışım?
ZEHRA TEYZE: Kendisi bana öyle söyledi.
ÖĞRETMEN : Yalan söylüyor olamaz mı?
ZEHRA TEYZE: Benim kızım tembeldir ama asla yalan söylemez?
ÖĞRETMEN: Nereden biliyorsunuz? İnsanoğlu çiğ süt emmiştir. Belki bazen yalan söyler.
ZEHRA TEYZE: Benim kızım söylemez. Bir keresinde bundan önce oturduğumuz ev yanmıştı. Kızıma evi kimin yaktığını sormuştuk. "Ben yaktım, var mı bir diyeceğiniz?" demişti.
ÖĞRETMEN: Yaa...
TEMEL REİS: Oov! Bütün veliler purada. Haçan veli toplantisu mu var? Bağa niye haber vermeysunuz? Hocam penu tanıdinuz mi?
ÖĞRETMEN: Yoo...
TEMEL REİS: Uyy, pen pu uşağun papasuyum da!
ÖĞRETMEN: Ne?
TEMEL REİS: Haçan senin kulağın sağir midur? Pir de penum uşağun kulağunun tikali olduğunu temüşsun.
ÖĞRETMEN: Size nasıl yardımcı olabilirim?
TEMEL REİS: Pen Hasanun papasuyum, şinçi ne yapacağuz?
MÜFETTİŞ : Çocuğunuzun kulağının tıkalı olduğunu kim söyledi?
TEME REİS: Aha pu hoca. Gendisi pöyük pir adamdir.
MÜFETTİŞ : Öyle mi sayın hocam, sahiden bu çocuğun kulağı tıkalı mı?
ÖĞRETMEN: Şeey, bana öyle geldi gibi sanırsam yani.., Bir kulağından bakınca öbür taraf gözükmüyo da...
MÜFETTİŞ : Yahu sen ne diyorsun? Kulak bu kulak! Anahtar deliğimi ki bir taraftan bakınca öbür taraf gözüksün?
TEMEL REİS: Valla prafo hocaya! Nasil da farketmiş puni. Çok büyük adam pu hoca çok! Pir keresinde pen de pizum ineğun pağursak tüğümlenmesini keşfetmiştim.
MÜFETTİŞ : Neyi keşfetmiştin?
TEMEL REİS: Pizum inek hastalandiydi da....
MÜFETTİŞ : Ee...
TEMEL REİS: Meğersem pağursaklari tüğümlenmiş hayvancağizun.
MÜFETTİŞ : Nereden anladın bağırsak düğümlenmesi olduğunu?
TEMEL REİS: Anaimiyacak ne var canum? Pu pizum uşak ineğun ağzından paktı. Pen de ineğun kuyruğinu kaldirup paktum.
MÜFETTİŞ : Yani senin oğlan ineğin ağzından baktı. Sen de ineğin kuyruğunun altından ha?
TEMEL REİS: Evet.
MÜFETTİŞ : Peki ne gördünüz?
TEMEL REİS : Hiç pir şey görmedik. Tetim ya inekte pağursak tüğümlenmesi varmuş diye. Eğer öyle omasaydi oğlumla pen pirpirimizu görürtük da!
MÜFETTİŞ : Valla pes doğrusu! Hocam hakkında soruşturma açacaktım, ama artık vazgeçtim. Burada herşey yolunda. Anormal olan bir tek benmişim meğer. Haydi size iyi dersler. Teftiş bitmiştir.
ÖĞRETMEN: Güle güle efendim, güle güle!
Eyvah Teftiş Var! kısa skeç skeç örnekleri kısa oyunlar tiyatro metinleri kısa tiyatro oyunları