Abartma, genel anlamda bir şeyi olduğundan üstün ya da aşağı gösterme sanatı. Eski adı mübalâğadır. Edebiyatta abartma, anlatımı güzel ve etkili kılmak için başvurulan bir söz sanatıdır.
Günlük dilde ve yazı dilinde zaman zaman abartmaya başvurulur. Bir olayı ya da yeri anlatırken beğendiğimiz özelliklerini olduğundan biraz farklı anlatarak beğenimizin derecesini artırmış oluruz. Hoşa gitmeyen bir durumu anlatırken de gerçeği olduğundan daha aşağı göstererek beğenimizin derecesini azaltırız. Çok yorulunca "öldüm", biraz üşüyünce de "dondum" dediğimizde abartma yapmış oluruz. Avcı öyküleri, günlük dildeki abartmalara iyi bir örnektir. Burada önemli olan, abartmanın mantık sınırlarını aşmamasıdır.
Abartma, yazınsal bir sanat olarak yazı dilinde de sık kullanılır. Romanlarda, öykülerde, şiirlerde gerekirse abartmaya başvurulur. Abartma, yerli yerinde kullanıldığında anlatımı güçlendirir.
Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar
Kalktı takalar.
İzin verseydi Kemal Paşa
Ardından gürleyip giderlerdi
Erzurum'a kadar,
(Cahit Külebi)
Şair, bu dizelerde abartmaya başvurmuştur. Dalgaların ayağa kalkması ve Kemal Paşa'nın ardından Erzurum'a gitmesi olanaksızdır.
Evliya Çelebi, gezdiği gördüğü yerleri Seyahatname adlı ünlü eserinde anlatırken bol bol abartma yapmıştır. Bunların kimileri mantık sınırlarını aşar. Örneğin; bir yazısında şöyle der: "Ben de büyük bir yükten kurtulmak için ona bir fil bağışladım. Çok sevindi, ama ben ondan daha çok sevindim. Çünkü filler her gün yüzer, deve yükü ot yerlerdi ve Nil ırmağının yarısı kadar su içerlerdi."