Tüm bilgilerimizin duyumlardan geldiğini bildiren deneyci öğreti. Buna göre duyumlar bilginin gerekli ve yeterli koşuludur. Biz en soyut bilgilerimizi bile duyumlardan elde ederiz. Duyumcu bakış açısı 18. yüzyıla kadar yoktur, çünkü duyguyla duyumun birbirinden ayrılması bu yüzyıldan sonra başlar. Duyumda bir dış uyarı, duyguda bir sunum söz konusudur. Yüzümüze çarpan rüzgârı duyumsar, bir utanç duygusunu duyarız. "Duyum ben'in nesnelerden gelen bir eylemle bağlantılı bir durumudur, duygu ben'in kendi etkinliğiyle ilgili durumudur." Duyumculuğu 18. yüzyılda Fransız filozofu Condillac temellendirmiştir. Condillac'ın bu konuda ortaya koyduğu temel formül şudur: Tüm düşünsel yetilere, duyarlılığa ve istere (irade) varlığını kazandıran şey duyumdur. Hiç duyum almayan bir heykele duyum alma yetisini kazandırıp ona gül kokusu koklatsaydık, heykelin tüm bilgisi bu gül kokusuyla sınırlı olacaktı. Buna göre tek bir duyum bilinç alanına bağlandığında dikkat ortaya çıkacaktır. Bu tek duyum dirençli olduğunda bellek oluşacaktır. Heykel şimdinin izlenimiyle geçmişin duyumunu dikkate aldığında, karşılaştırma yapmış olacaktır. Buradan benzerlikleri ve ayrılıkları saptamaya yöneldiğinde yargıda bulunmuş olacaktır. Karşılaştırmalar ve yargılamalar yinelendiğinde, düşünce ortaya çıkacaktır. Heykel bu kez herhangi bir kötü koku duyumsadığında, hoş kokuyu anımsayacak ve imgelem belirecektir. Hoş kokunun anısı bir gereksinme ve bir arzu yaratacaktır. Mutlak arzu da iradeyi getirecektir. Condillac'tan başka birçok filozof, duyumcu anlayışa bağlanmıştır. Bunların bir bölümü maddeci duyumcu (Holbach, Helvétius, Feuerbach), bir bölümü de ülkücü duyumcudur (Berkeley, Hume, Mach).