Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması, devlet yönetimine dinsel ilkelerin karıştırılmaması. Lâisizm de denir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin vazgeçilmez bir unsuru olan lâiklik ilkesi, Atatürk'ün akla ve bilime verdiği değerin bir sonucu olarak doğmuştur. Lâiklik anlayışına göre din, yalnızca insanın vicdanıyla ilgilidir. Anayasamıza göre hiç kimse; ibadet yapmaya, dinî ayin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Lâiklik, devlet gücünün ve otoritesinin dine karşı kullanılması demek değildir. Tam tersine, dinin sömürülmesi ve kötüye kullanılması lâiklik ilkesiyle önlenir.
Her türlü gericiliğe, tutuculuğa ve yobazlığa karşı olan Atatürk, dinin bir politika aracı olarak kullanılmaması gerektiğini şu sözleriyle belirtmektedir:
"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, medeniyet tarikatıdır."
Atatürk'ün lâiklikle ilgili görüşleri gerçek Müslümanların dinini yaşamasını kolaylaştıran bir düşünce sistemidir. Atatürk 1930 yılında yaptığı bir konuşmada bu konuyu şu sözleriyle vurgulamıştır:
"Lâiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için gerçek dindarlığın gelişmesi imkânını temin etmiştir."