Teşekkür etmek, iyilik yapana karşı kalp, dil ve davranışlarla hürmet ve saygı göstermek. Güzel huylardan biri olan şükür, insanların Allahü teâlâ tarafından kendilerine ihsân edilen, verilen sayısız nîmetlerine, iyiliklerine karşılık olarak sevinç ve teşekkürlerini bildiren söz ve davranışlarda bulunmasıdır. Allahü teâlâya şükretmek, O'nun dînini kabul etmek ve dînin hükümlerine, yâni emir ve yasaklarına uymak demektir. Şükür, hem kulluk ve hem de insanlık vazîfesidir. İyilik edene, teşekkür etmenin lâzım geldiğini her akıl sâhibi kabul eder.
Bütün mahlûklara her nîmeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâdır. Her şeyi var eden, var olmak nîmetini veren O'dur. Her an, varlıkta durduran da O'dur. Kâmil, iyi sıfatlar, insanlara, O'nun rahmetiyle acımasıyla verildi. Hayat, ilim, işitmek, görmek, bir şeye gücü yetmek ve konuşmak sıfatlarımız hep O'ndandır. Sayılamayan nîmetleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntıdan kurtaran O'dur. Duâları kabul eden, belâlardan kurtaran hep O'dur. Öyle bir rızk vericidir ki, kullarının rızklarını, günahlarından dolayı kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günah işleyenlerin yüz karalarını meydana çıkarmıyor. Hilmi, yumuşaklığı o kadar çoktur ki, kullarının cezâlarını vermekte acele etmiyor.
Öyle bir ihsân sâhibidir ki, kerem ve ihsânlarını dost ve düşman, herkese saçıyor. Bütün nîmetlerinin en şereflisi, en kıymetlisi, en üstünü olarak da, kullarına Müslümanlığı açıkça bildiriyor ve beğendiği yolu gösteriyor. Mahlûkların en iyisi olan Muhammed aleyhisselâma uyarak, saâdet-i ebediyeye kavuşmayı emir buyuruyor. İşte, O'nun nîmetleri, ihsânları güneşten daha açık ve aydan daha âşikârdır. Başkalarından gelen bir emânetçinin, birisine emânet vermesi gibidir. Başkasından bir şey istemek, fakirden bir şey beklemektir. Câhil de, bunu âlim gibi bilir. Aklı az olan da, zekî kimse gibi anlar.
İyilik yapana teşekkür edileceğini, herkes bilir. Bu insanlık îcâbıdır. İyilik edenlere hürmet edilir. Nîmet sâhipleri, büyük bilinir. O hâlde, her nîmetin hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâya şükretmek, insanlık îcâbıdır. Aklın lüzum gösterdiği bir vazîfe, bir borçtur. Fakat, Allahü teâlâ her ayıp ve kusurdan uzak, insanlarsa, ayıp kirlerine ve noksanlık lekelerine bulaşmış olduğundan, O'nunla hiç münâsebetleri, ilişkileri yoktur. O'nu nasıl büyük bileceklerini, nasıl şükredeceklerini anlayamazlar. O'na karşı söylenmesini güzel sandıkları şeyler, O'na çirkin gelebilir. O'nu büyültmek, hürmet etmek sandıkları, hakâret ve küçültmek olabilir. O'na hürmet ve şükr şekilleri, yine O'ndan bildirilmedikçe, O'na lâyık olacağına güvenilemez ve O'nun kabul edeceği bir ibâdet olamaz. Çünkü, insanların hamd etmeleri O'na belki hakâret olur. İşte, O'nun tarafından bildirilen, tâzim, hürmet ve şükür şekli, Peygamberlerin aleyhimüssalevâtü vetteslîmat bildirdikleri dinlerdir. O'na kalple yapılacak hürmetler, dinde bildirilmiş, dille yapılacak şükürler, orada gösterilmiştir. Her uzvun yapacağı işleri, açık ve geniş olarak, beyân buyurmuşlardır. O hâlde, Allahü teâlâya inanmakla ve kalbin ve bedenin yapmasıyla şükretmek, ancak dîne uymakla olur. Allahü teâlânın rızâsının ve dîninin dışında yapılacak hürmete ve ibâdete güvenilemez. Çok defâ tersine olup, sevap sanılan, günah olur.
Bu söylenilenlerden anlaşılıyor ki, dîne uymak, insanlık îcâbıdır ve aklın istediği ve beğendiği bir şeydir. Allahü teâlâya, O'nun dîninin dışında şükredilemez.
Şükür, Allahü teâlânın verdiği nîmetleri, O'nun emrettiği gibi kullanmaktır. Beden nîmetinin şükrü, bedendeki her uzvun, organın, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmasıyladır. Malın şükrü, parayı haram, günah olan yerlere harcamamak, israf etmemek ve zekâtının verilmesi, hayır, hasenâtın yapılmasıyla olur. Rütbe, mevkî sâhibi olanların bu nîmete şükretmesi, insanlara ve İslâmiyete hizmet etmesi, kimseye, zulüm, kötülük ve haksızlık yapmamasıyladır.
Şükür, nîmetlerin artmasına, devâmına sebep olur. Allahü teâlâ, İbrâhim sûresi 7. âyetinde meâlen; "Nîmetlerime şükrederseniz, arttırırım. Nankörlük ederseniz, muhakkak azâbım çok şiddetli olur." ve Nisâ sûresi 147. âyetinde meâlen; "Îmân ederseniz ve şükrederseniz, neden size azâb edeyim?" yâni azâb etmem buyuruyor.
İnsanlardan gelen iyiliklere teşekkür etmek de, Allahü teâlâya şükretmek olur. Hadîs-i şerîfte; "İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü teâlâya şükretmiş olmaz." buyruldu. İnsanların birbirine iyilik yapması, Allahü teâlânın nîmetidir, ihsânıdır. O hatırlatmazsa, kimse kimseye iyilik ve kötülük yapmayı irâde, arzu edemez.
Şükür duâsı: Hergün ve her gece yüz kere "Sübhânallahi ve bi-hamdihî" demek çok sevaptır. Her sabah bir kerre "Allahümme mâ esbahâ bi min ni'metin ev bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, felekel-hamdü ve lekeş-şükr" duâsını okumak ve her akşam "mâ esbahâ" yerine "mâ emsâ" diyerek, hepsini aynen tekrar etmekle sabah ve akşamın şükrü yapılmış olur. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Bu duâyı gündüz okuyan, o günün şükrünü yapmış olur. Gece okuyan, o gecenin şükrünü îfâ etmiş olur." Abdestli okumak şart değildir.
İnsan, küfürden ve sapıklıktan başka her hâline hamdetmeli, bulunduğu her hâlin bir nîmet olduğunu düşünmelidir.
Şükür namazı: Allahü teâlânın verdiği nîmetleri düşünerek kılınan iki rek'atlik nâfile bir namazdır. Her zaman kılınabilir.
Şükür secdesi: Tilâvet secdesi gibidir. Kendisine nîmet gelen veya bir dertten kurtulan kimsenin, Allahü teâlâ için şükür secdesi yapması müstehaptır, sevap olur. Secdede, önce Elhamdülillah der. Sonra secde tesbihini yâni Sübhâne rabbiyel-a'lâ'yı okur. Namazlardan sonra şükür secdesi yapmaksa uygun değildir, günah işlemeye sebep olur.