Mehmet Akif Ve Gençlik 11 Şiiri | Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Biz, milletçe kardeşiz yüce vatanımızda,
Üstelik de bütünüz, ruh dayanışmasında…
Vatan, namus ve şeref özde olduğu süre,
Bizi çok görüyorlar Dünya, denilen yere…
Dik duruş, şuur, bilinç her biri bize dâhil,
Kabullenilmez gücüz kuvvetimiz de adil…
Bayraksa kanlarımız, aziz şehitlerimiz,
Hiç indirilemeyecek Rabbe yeminimiz…
Korumuş kollamışsak merhametle her yeri,
Her biri Türk şerefi her biri Türk zaferi…
Ey genç bil değerini koru sev vatanını!
Türk’ün yüce gücünün her karış toprağını…
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Mehmet Akif Ve Gençlik 11 eğitici şiirler çocuk şiirleri okul öğrenci şiirleri Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Henüz Yorum Yazılmamış.
İlk Yorumu Siz Yazabilirsiniz.
Benzer İstiklal Marşı ve Mehmet Akif ERSOY Şiirleri
Mehmet Akif Ve Gençlik 18 Şiiri
Üstünde yaşadığın yer can vermeye değer,
Olmazsa olur muyduk doğup büyüdüğün yer?
Bil ki kem gözler vardır toprağının üstünde,
Toprak yoksa yaşanmaz vatan Türk’ün gücünde…
Yoksa ne din ne de ahlak Türk, ruhunda var olmaz,
Biz, Türk’üz Türk’ten geldik Türk, esir yaşayamaz…
Vatanım kalıcıdır bu millet yaşadıkça,
Düşman çiğnemedikçe bayrak alçalmadıkça…
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Mehmet Tevfik TEMİZTÜRK
Marşların En Güzeli : İstiklal Marşı Şiiri
MARŞLARIN EN GÜZELİ:
İSTİKLAL MARŞI
Şanlı milletimize ölüm reva görüldü
Çanakkale içinde defterleri dürüldü
Dağlar taşlar aşıldı istiklalin peşinde
Nice ocaklar söndü düşmanın ateşinde
Sözle tarif edilmez, ölüm kalım savaşı...
Mühürlenmiş vicdanlar, yüreğin gözü şaşı
Millet ayağa kalktı, yurdu savunmak için
Düşman sebep aradı safça avunmak için
Şahadeti düşünüp gayret geldi nefere
Akif o zor zamanda inanmıştı zafere
Haçlı müttefiklerce Türk'e mezar kazıldı
Şanlı İstiklal Marşı zor zamanda yazıldı
Marşların en güzeli, inletir arzı arşı...
Torun dede, kız kızan söyler İstiklal Marşı
Bir millet direnirken, kıyama durdu zaman
Asrın yiğitlerinden düşman diledi aman...
Kefen giyen Mehmetçik, ölüm için sırada
Çınarın gölgesinde millet erdi murada
Hem açlık, hem susuzluk; ne elde var, ne başta
Mazlumların âhı var gözlerden akan yaşta
Her karış toprak için Mehmetçikler kan verdi
Milletine inandı, Akif söze can verdi
Küfrün zincirlerini hür iradeyle kırdı
O, İstiklal Marşı'yla imanını haykırdı
Bu topraklar alındı yiğitlerin canıyla
Yüreklere yazıldı Mehmetçiğin kanıyla
Marşların en güzeli, inletir arzı arşı...
Kadın erkek, kız kızan söyler İstiklal Marşı
M.NİHAT MALKOÇ
M.NİHAT MALKOÇ
Düşünen Baştı Akif Şiiri
Duysun bilen, bilmeyen
Düşünen baştı Akif
Kelimeler işleyen
Mahir nakkaştı Akif
Yolda öne sürülen
Halk adamı görülen
Hakk'a karşı dökülen
Gözlerde yaştı Akif
Mazlumları kollayan
Zalimleri horlayan
Bayrak için dokunan
İpek kumaştı Akif
Yazgısı hep karalı
Yürek üzgün, yaralı
Sınırda numaralı
Abide taştı Akif
Hicaz'ın yellerinde
Mısır'ın çöllerinde
Cami kürsülerinde
Sözle savaştı Akif
İmanla çıkıp yola
Koştu hep sağa, sola
Çanakkale ruhuyla
Coşarak taştı Akif
HALİL MANUŞ
Halil MANUŞ
Seyfi Baba Şiiri
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
- Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
- Nesi varmış acaba?
- Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
- Keşki ben evde olaydım... Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin... Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin... Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır...
- Daha a'lâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak;
'Gel! ' diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,
Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun...
Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh olur, mürde şuâ'âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar;
Kâh bir ma'bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil...
Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre... Niçin? Belli değil!
Ya o bîçâre de râhmet suyu nûş eyliyerek,
Hatm-i enfâs edivermez mi hemen 'cız! ' diyerek?
O zaman sâmi'anın, lâmisenin sevkıyle
Yürüyen körlere döndüm, o ne dehşetti hele!
Sopam artık bana hem göz, hem ayak, hem eldi...
Ne yalan söyliyeyim kalbime haşyet geldi.
Hele yâ Rabbi şükür, karşıdan üç tâne fener
Geçiyor... Sapmıyarak doğru yürürlerse eğer,
Giderim arkalarından... Yolu buldum zâten.
Yolu buldum, diyorum, gelmiş iken hâlâ ben!
İşte karşımda bizim yâr-ı kadîmin yurdu.
Bakalım var mı ışık? Yoksa muhakkak uyudu.
Kapının orta yerinden ucu değnekli bir ip
Sarkıtılmış olacak, bir onu bulsam da çekip
Açıversem... İyi amma kapı zâten aralık...
Gâlibâ bir çıkan olmuş... Neme lâzım, artık
Girerim ben diyerek kendimi attım içeri,
Ayağımdan çıkarıp lâstiği geçtim ileri.
Sağa döndüm, azıcık gitmeden üç beş basamak
Merdiven geldi ki zorcaydı biraz tırmanmak!
Sola döndüm, odanın eski şayak perdesini,
Aralarken kulağım duydu fakîrin sesini:
- Nerde kaldın? Beni hiç yoklamadın evlâdım!
Haklısın, bende kabâhat ki haber yollamadım.
Bilirim çoktur işin, sonra bizim yol pek uzun...
Hele dinlen azıcık anlaşılan yorgunsun.
Bereket versin ateş koydu demin komşu kadın...
Üşüyorsan eşiver mangalı, eş eş de ısın.
Odanın loşluğu kasvet veriyor pek, baktım
Şu fener yansa, deyip bir kutu kibrit çaktım.
Hele son kibriti tuttum da yakından yüzüne,
Sürme çekmiş gibi nûr indi mumun kör gözüne!
O zaman nîm açılıp perde-i zulmet, nâgâh,
Gördü bir sahne-i üryân-ı sefâlet ki nigâh,
Şâir olsam yine tasvîri otur bence muhâl:
O perîşanlığı derpîş edemez çünkü hayâl!
Çekerek dizlerinin üstüne bir eski aba,
Sürünüp mangala yaklaştı bizim Seyfı Baba.
- Ihlamur verdi demin komşu... Bulaydık, şunu, bir...
- Sen otur, ben ararım...
- Olsa içerdik, iyidir...
Aha buldum, aramak istemez oğlum, gitme...
Ben de bir karnı geniş cezve geçirdim elime,
Başladım kaynatarak vemeye fincan fincan,
Azıcık geldi bizim ihtiyarın benzine kan.
- Şimdi anlat bakalım, neydi senin hastalığın?
Nezle oldun sanırım, çünkü bu kış pek salgın.
- Mehmed Ağ'nın evi akmış. Onu aktarmak için
Dama çıktım, soğuk aldım, oluyor on beş gün.
Ne işin var kiremitlerde a sersem desene!
İhtiyarlık mı nedir, şaşkınım oğlum bu sene.
Hadi aktamıyayım... Kim getirir ekmeğimi?
Oturup kör gibi, nâmerde el açmak iyi mi?
Kim kazanmazsa bu dünyâda bir ekmek parası:
Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!
Yoksa yetmiş beşi geçmiş bir adam iç yapamaz;
Ona ancak yapacak: Beş vakit abdestle namaz.
Hastalandım, bakacak kimseciğim yok; Osman
Gece gündüz koşuyor iş diye, bilmem ne zaman
Eli ekmek tutacak? İşte saat belki de üç
Görüyorsun daha gelmez... Yalınızlık pek güç.
Ba'zı bir hafta geçer, uğrayan olmaz yanıma;
Kimsesizlik bu sefer tak dedi artık canıma!
- Seni bir terleteyim sımsıkı örtüp bu gece!
Açılırsın, sanırım, terlemiş olsan iyice.
İhtiyar terliyedursun gömülüp yorganına...
Atarak ben de geniş bir kebe mangal yanına,
Başladım uyku teharrîsine, lâkin ne gezer!
Sızmışım bir aralık neyse yorulmuş da meğer.
Ortalık açmış, uyandım. Dedim, artık gideyim,
Önce amma şu fakîr âdemi memnûn edeyim.
Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede;
Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!
O zaman koptu içimden şu tehassür ebedî:
Ya hamiyyetsiz olaydım, ya param olsa idi!
Mehmet Akif Ersoy
betül & bilge