Feryal Çok uzun ama iyi
Türk-Çin Siyasi Münasebetleri
Türk - Çin ilişkilerinin başlangıç tarihi , milattan önceki yıllara kadar uzanmaktadır. Bu ilişkiler , bazen savaşlar , bazen de dostluk içinde devam etmiştir. Ancak iki milletim dost gözüktüğü dönemlerde de Çin , Türk ülkelerini ele geçirme düşüncesinden asla vazgeçmemiştir.
Türk- Çin ilişkilerindeki rekabetin en önemli nedeni , her iki milletin de Orta Asya'da tek başına egemen olmak istemeleridir.
Önemli bir gelir kaynağı olan İpek yoluna hakim olma isteği de önemli bir sebeptir. Ayrıca göçebe bir hayat süren Türklerin ihtiyaçları olan ipek, buğday ve pirinç gibi bazı maddeleri Çin'den temin etmek istemeleri de bu seferlerin nedenleri arasındadır.
Türk-Çin münasebetleri ile ilgili ilk bilgiler, M.Ö. 318 tarihlidir. Bu tarihlerde Çin'de 14 derebeylik birbiriyle mücadele hâlinde idi. Bu derebeyliklerden biri olan Çin'in giderek kuvvetlenmesi karşısında beş derebeylik Hunlar ile bir ittifak antlaşması yaptı (M.Ö.318). Hunların Çin topraklarına yönelik akınlarını yoğunlaştırması üzerine meşhur Çin Seddi meydana getirildi (M.Ö. 214).
Büyük Hun Devleti'nin başına geçen Mete Han, Çin İmparatorluğu ile yaptığı savaşlar (M.Ö. 209-199) sonunda, bu devleti yıllık vergiye bağladı.
Ayrıca bu anlaşma gereği bir Çinli prenses ile evlendi. Böylece Hun-Çin münasebetlerinde dostluk dönemi başladı. Bu münasebetler daha çok ticarî alanda gelişmeler gösterdi. Hun-Çin ticarî ilişkileri, Çin'in her yıl sınırdaki barışı sağlamak amacıyla hediye olarak nitelendirdiği haraca dayanmaktaydı. Nitekim, M.Ö. 198 yılında yapılan anlaşma gereği Çinliler, Hunlara her yıl belirli miktarda ipek, şarap, pirinç ve çeşitli yiyecekler verecekti. Çin'in Hunlardan aldığı en önemli aldığı ticarî mal ise at idi.
At, Çin'e ilk defa, Türk kültür etkilerinin kuvvetli olduğu Çu Devleti zamanında girmiştir. Gök Tanrı dini de, Çinlilerin inanışında tesirli olmuştur. Çinliler, evvelce insan kurban ederken, bu tesirler sonunda göğe hayvan kurban etmeye başlamışlardır. Hunlar masa, sandalye, dolap, ütü gibi ev eşyası kullanıyorlardı. Bunlar Çin'e geçti. Çinliler, yağ yemesini de Türklerden öğrendiler. Türklerin kullandığı 12 hayvanlı takvim de Çin'de benimsendi.
Atlı Hun birlikleri hızla hareket edebiliyor ve yer değiştirebiliyordu. Bu özellik, savaşlarda üstünlüğe yol açıyordu. Hun askerî gücü ile başa çıkamayan Çinliler, daha M.Ö. 4. yüzyılda, Türk savaş yöntemlerini almak zorunda kaldılar. Ordularını Türk usulüne göre eğitmeye başladılar. Hun silâhlarını taklit ettiler ve atlı birlikler kurdular. Ata binmek, ceket ve pantolon giyilmesini gerekli kılıyordu. Bunun için, Çin süvarileri, Türk kıyafetine göre giydirildiler. Türk kıyafeti Çin'de yaygınlaştı.
Mete Han'ın oğlu Kiyok, M.Ö. 166'da Çin'e girerek başkent Ch'ang-an (Çang-an) yakınındaki imparatorluk sarayını yaktı. Kiyok bu seferden sonra Çin ile olan ticarî münasebetlerini ayakta tutmak amacıyla Çinli bir prenses ile evlendi. Hunların siyasetten yaptıkları bu evlilikler, dolayısıyla iki devlet arasında akrabalık oluşması, ileride Türklerin aleyhine oldu. Zira, Türk topraklarında Çinli prensesin himayesinden yararlanarak serbestçe hareket eden Çinli görevliler, Türkler arasına veya Türklere tâbi olan topluluklar arasına propaganda yoluyla nifak tohumları serpiştiriyorlardı. Nitekim Mete ve Kiyok'tan sonra Hun Devleti'nin başına geçen hükümdarlar, Çin'in bu faaliyetlerini önleyemediler. Özellikle Çin imparatoru Wu-ti (M.Ö. 141-89)'nin ana gayesi, ülkesinin önemli bir gelir kaynağı olan ipek için batıda yeni pazarlar bulmak ve İpek Yolu'nu ele geçirip kontrol altında tutmaktı. Bunun içinde çeşitli propagandalarla Hun beylerini birbirine düşürdüler ve sonuç olarak İpek Yolu, M.Ö. 60 yılında Çin'in eline geçti.
Çin, her dönemde Hun devletini bölme ve yıkma faaliyetlerine devam ettirdi. Çin'in bu konuda faaliyetleri genellikle Hunları içten çökertmek şeklinde oldu. Çin'in kışkırtmaları sonucu çıkan taht kavgaları, Büyük Hun Devleti'nin M.S. 48'de ayrılmasına sebep oldu. Bu ayrılıştan sonra Çin, M.S. 150'de Kuzey Hun Devleti'ne, M.S. 216'da da Güney Hun Devleti'ne son verdi
Çin'de sürüp giden iç savaşlar, Hunların , Çin'e sürekli akın yapmaları için uygun bir ortam hazırlamıştır.
Türkler geniş topraklara ve kalabalık bir nüfusa sahip olan Çin'i fethetmenin Çin kültürü içinde eriyip yok olmakla sonuçlanacağını bildikleri için Çin'i fethetmemiş, vergi alıp baskı altında tutmaya çalışmışlardır.
Türk - Çin ilişkileri
a) Hunlar
b) Göktürkler
c) Uygurlar olmak üzere üç bölümde incelenebilir.
a) Hunlar Dönemi Türk - Çin İlişkileri
Çin kaynaklarında Hunlar hakkında yer alan bilgiler , MÖ I.bin yılın başlarına kadar gitmektedir. Çin kaynaklarında Hunların adı bu dönemde "Hiyong-nu" olarak geçmektedir.
Türk- Çin ilişkilerinde ilk resmi belge , MÖ. 318 yılında Kuzey Şansi Savaşı sonunda imzalanmış olan anlaşmadır.
Hunların Çin kaynaklarında yer almaları , Çin ile olan siyasi , askeri ve ticarî ilişkilerinden ileri gelmektedir.
MÖ IV. Yüzyılın başlarında Çin beylikleri arasındaki mücadelelere karışan Hunlar , Çin üzerindeki baskılarını artırdılar.
Çinliler , Hun akınları karşısında , sınır boyunca kaleler inşa etmeye başladılar. İmparator Shih- Huang-ti ( MÖ 247-210) daha önce birleşmiş kaleleri bir duvarla birleştirerek ÇİN SEDDİ'ni meydana getirdi.
MÖ 220 yılında Hunların başına geçen Teoman ( Tuman) dağınık Hun boylarını bir yönetim altında topladı. Teoman Çin'in iç karışıklık içinde bulunmasından faydalanarak akılara başladı. Bu akınlar sonucu , Çin'in kuzeyindeki toprakları ele geçirdi.
Teoman'dan sonra Hunların başına geçen Mete, kısa zamanda ülkesinin topraklarını genişletti. Ancak, bölgede en büyük güç olduğunu gösterebilmek için, Çin'i yenmesi gerekiyordu.
Mete, M.Ö. 201-199 yılları arasında Çin'e yöneldi. Mete, Çin İmparatoru Kao-ti'yi , Pe-teng kalesi civarında bozguna uğrattı, imparator, barış istemek zorunda kaldı. Mete'nin Çin imparatoru ile yaptığı bu antlaşma, Türk tarihinde bilinen ilk yazılı milletlerarası antlaşma olması yönünden önem taşır. Bu antlaşma sonrası Mete, bir Çinli prensesle evlendi. Bunun sonucu olarak, iki ülke arasındaki ticarî ilişkiler gelişmeye başladı.
Mete'den sonra başa geçen Kiyok (Ki-ok), Çin'i baskı altında tutmak ve ticarî ilişkileri devam ettirmek için, Çin üzerine büyük bir sefer düzenledi. Kiyok, başarıyla sonuçlandırdığı bu sefer sonucunda, Çinli bir prensesle evlendi ve ticarî anlaşmalar yaparak geri döndü.
Siyasî ve ticarî ilişkileri geliştirmek amacıyla çekte Hunların aleyhine olmaktaydı. Kurulan bu akrabalıklardan yararlanan Çinli diplomatlar, Hun ülkesine rahatça girmekte ve Hun birliğini bozucu faaliyetlerde bulunmaktaydılar.
Ayrıca , Çin'den alınan lüks mallar, Hunlar arasında lüks yaşantıyı özendirmekteydi. Bu gelişmeler, daha sonraki dönemlerde Hunlar için tehlikeli olmaya başladı.
Hun-Çin İlişkilerinde İpek Yolu Mücadelesi
Hun - Çn ilişkilerinde İpek Yolu'nun büyük önemi vardır. Çin, M.Ö. II. yüzyılın başlarından itibaren İpek Yolu'nun önemini anlamıştı. Bu tarihten sonra Çin'in bütün amacı, Hunların elinde bulunan İpek Yolu'nu ele geçirmek oldu
Çin, bu amaçla Hunları örnek alarak atlı askerî birlikler kurmaya başladı .
Ayrıca, çeşitli propagandalarla Hun beylerini birbirine düşürmeyi başardı.
Çin, bu girişimleri sonucu, Hun akınlarını durdurmayı başardığı gibi, karşı saldırılara başladı. M. Ö. 60 yılına gelindiğinde İpek Yolu, Çin'in eline geçmiş bulunuyordu.
İpek Yolu'nun, Çin'in denetimine geçmesinden sonra Hun Devleti'nin gelirlerinde önemli bir azalma oldu. Gittikçe artan ekonomik sıkıntılar, Hun birliği içinde yer alan boyların devlete olan bağlılıklarının azalmasına sebep oldu. Bunun sonucu, çeşitli boylar isyan ettiler.
Çin'in Faaliyetleri Sonucu Büyük Hun Devleti'nin Yıkılması
Çin, her dönemde, Hun Devleti'ni parçalama ve yıkma faaliyetlerini devam ettirdi. Çin'in bu konuda faaliyeti, genellikle, Hun Devleti'ni içten çökertme şeklinde oldu.
Bu konuda Çin'in kullandığı yöntemler şunlar olmuştur:
1- Hun hükümdarlarının Çinli prenseslerle evlendirilmesi,
2- Hun ülkesine gizlice gönderilen Çinli casusların, Hun beyleri ve boyları arasında ayrılıkçı düşünceleri yaymaları,
3- Çin'den gönderilen değerli armağanlarla, Hun hükümdarları ve beyleri arasında Çin yaşantısına özenti uyandırılması.
İpek Yolu'nun, Çin'in denetimine geçtiği yıllarda Hunların başında, hükümdar olarak Ho-hanye (M.Ö. 58-31) bulunuyordu. Ekonomik sıkıntılar ve iç karışıklıklar sonucu, Ho-han-yeh, Çin hâkimiyetine girip, durumunu kurtarmak istedi. Kardeşi Çi-çi buna karşı çıkınca, Ho-hanyeh güneye çekilerek Çin'in himayesine girdi.
Çi-çi, kardeşine ve Çin'e karşı giriştiği mücadelede başarılı olamayınca, Türkistan'a çekildi. Ancak, Çi-çi'nin kurduğu devlet uzun süreli olmadı. M.Ö. 36 yılında, Çin karşısında yenilgiye uğrayan Hunlar dağıldılar.
Ho-han-yeh'ten sonra Doğu Hunları yeniden güçlendiler. Güçlü devlet adamı Yü-Tanhu, Hunlara tekrar bağımsızlığını kazandırdı. Çin'i de baskı altına aldı. Mete gibi Türk soyundan olan kavimleri bir bayrak altında toplamaya çalıştı. Ancak, bu dönem uzun sürmedi. Çin'in kışkırtmaları sonucu çıkan taht kavgaları sonunda Hunlar, Kuzey ve Güney Hunları olmak üzere ikiye ayrıldılar (M.S.48). Bu ayrılıştan kısa bir zaman sonra Güney Hunlar, Çin hâkimiyeti altına girdiler.
Çin, M.S. 150 yılında Kuzey Hun Devleti'ne, M.S. 216 yılında Güney Hun Devleti'ne son verdi. Böylece, Orta Asya'da, M.S. VI. yüzyılın ortalarına kadar sürecek olan Çin hâkimiyeti başlamış oldu.
b) Göktürkler Dönemi
Hunlann yıkılmasından sonra, Orta Asya, Çin hâkimiyeti altına girmişti. Bu durum, Göktürk Devleti'nin kurulmasına kadar devam etti. 552 yılında Göktürk Devleti kurulduğu sırada Çin, doğu ve batı diye ikiye bölünmüş durumdaydı. Güçsüz kalan Çin devletleri, destek sağlamak amacıyla Göktürklere çeşitli armağanlar gönderiyorlardı.
Mukan Kağan (553-572) zamanında Göktürkler, Çin'deki "Chou" ve 'Ts'i" devletleri üzerinde baskı kurdular.
Mukan'dan sonra başa geçen Tapo Kağan da, iki Çin devleti arasındaki rekabetten yararlanmaya çalıştı. Çin devletleri, elçiler ve armağanlar göndererek, Göktürklerle dostluk kurmaya çalıştılar. Bu dönemde on bin kadar Türk tüccarı, Çin şehirlerine yerleşti.
Çin ile ticaretin artması ve Çin mallarının kolayca sağlanması, Türk beyleri arasında, Çinliler gibi yaşamaya ilgi uyandırdı. Bununla beraber, Tapo Kağan'ın ölümüne kadar, Çin üzerindeki Göktürk baskısı devam etti. Çin, Göktürklerin saldırıları karşısında, geleneksel politikası olan, iç kargaşalık yaratmaya ve Türk boylarını birbirlerine karşı kışkırtmaya başladı. Çin'in kışkırtmaları sonucu, Göktürkler, 582 yılında Doğu ve Batı Göktürkler olarak ikiye ayrıldılar.
Doğu Göktürkler, 585 yılında Çin hâkimiyeti altına girmek zorunda kaldılar. Çin, bu dönemde, çeşitli yollarla Türkleri, Çinlileştirmeye çalıştı. Şipi Kağan (609-619) zamanında Doğu Göktürkler, yeniden eski güçlerine kavuştular. Çin'e her yıl ödenen vergiler kesildi. Çin imparatoru yenilgiye uğratıldı.
Kieli Kağan (621-630) zamanında da Çin'e yapılan akınlar devam etti. Ancak, Kieli Kağan'ın, son seferinde tutsak düşmesi sonucu, Doğu Göktürk Devleti sona erdi (630). Bundan sonra elli yıl süren Çin hâkimiyeti başladı. Çin egemenliği altında geçen yıllar içinde, zaman zaman birçok ayaklanmalar çıktı. Bu ayaklanmaların en önemlisi, 639 yılında Kürşad'ın, Çin sarayına düzenlediği baskın olmuştur.
Çin, Doğu Göktürklerden sonra, 659 yılında Batı Göktürk Devleti'ni de egemenlik altına aldı.
Göktürklerin, Çin hâkimiyetinden kurtulmak için başlattığı ayaklanmalar, 682 yılında Kutluk'un liderliğinde başarıya ulaştı.
Kutluk (İlteriş) Kağan, Göktürk Devleti'ni yeniden kurunca, ilk olarak, Çin'e karşı harekete geçti. Kutluk Kağan, biliyordu ki, Çin üzerinde bask kurulmazsa, Göktürklerin güvenlikte olması ve güçlenmesi mümkün değildi. Kutluk Kağan, Çin üzerine pek çok sefer düzenledi.
Kutluk Kağan'dan sonra yerine geçen kardeşi Kapgan Kağan zamanında, Göktürklerin temel hedeflerinden biri de, Çin'i sürekli baskı altında tutmak oldu.
Bu dönemde düzenlenen seferlerle Çin, baskı altına alındı. Çin,.değerli armağanlar göndererek, bu seferleri önlemek istediyse de başaramadı. Çin, bu durum karşısında, yine Göktürkler! içten yıkma faaliyetine girişti. Çin'in kışkırtmaları sonucu Türk boyları, Göktürklere karşı ayaklandılar.
Bilge Kağan döneminde, ünlü devlet adamı Tonyukuk'un önerileri doğrultusunda, Çin'e karşı dikkatli bir siyaset izlenmeye başlandı. Bilge Kağan, kışkırtıcı faaliyetlerini sürdüren Çin'i cezalandırmak amacıyla sefere çıktı ve Çin, yenilgiye uğratıldı (720). Bundan sonra iki devlet arasındaki ilişkiler, Göktürklerin yıkılışına kadar barış içinde geçti ve ticarî ilişkiler arttı.
c) Uygurlar Dönemi
744 yılında Göktürk hâkimiyetine son veren Uygurlar, tarihî Türk merkezi olan Ötüken'de bir devlet kurdular. Uygurlar döneminde Türk-Çin ilişkileri, daha önceki dönemlere göre farklı yönde gelişti. Çin'e karşı askerî seferlere devam edilmekle beraber, bu ülkeyle daha çok, ticarî ilişkilerin gelişmesine önem verildi.
Çin, 751 yılında Talaş Savaşı'nda yenilgiye uğrayınca, Orta Asya'dan çekilmek zorunda kalmıştı. Çin'in, Orta Asya'dan geri çekilmesi sonucu, Tarım havzası, Uygurların eline geçti.
Talaş yenilgisinden sonra, Çin'de iç ayaklanmalar çıktı. Güç durumda kalan Çin imparatoru, Uygur kağanı Moyunçor'dan yardım istemek zorunda kaldı. Moyunçor, 757 yılında Çin'e bir sefer düzenleyerek, imparatora yardımda bulundu. Bunun sonucu olarak Çin, Uygurlara yıllık vergi ödemeyi kabul etti. Moyunçor, imparatorun kızıyla evlendi.
Bögü Kağan (759-779) zamanında Çin'de Türk nüfuzu arttı ve birçok Çin şehrinde Uygurlar, serbestçe ticaret yapmaya başladılar. Bu tarihlerde Çin, sürekli olarak Tibetlilerin saldırılarına uğramaktaydı. Bu saldırılardan bunalan Çin, Bögü Kağan'dan yardım istedi. Bögü Kağan, Lo-Yang seferini yaparak Tibetlileri yenilgiye uğrattı.
Bögü Kağan'ın Lo-Yang seferi, Uygurlar açısından önemli sonuçlar meydana getirdi. Bögü Kağan, Lo-Yang seferinden bir Mani rahibi ile birlikte döndü. Bögü Kağan, bir süre sonra Mani dinini benimsedi ve devletin resmî dini hâline getirdi. Hristiyanhk, Budizm ve Zerdüştlük dinlerinin karışımı olan Mani dini, göçebelerden çok, yerleşik hayata geçmiş olan Uygurlar arasında taraftar buldu.
Bögü Kağan, Çin'de yeniden karışıklıklar çıkınca, Çin'i istilâ etmek amacıyla harekete geçti. Ancak, yeğeni Bağa Tarkan tarafından öldürülünce, Çin seferi gerçekleşmedi.
Bağa Tarkan (779-789) zamanında, Uygurların Çin'e karşı tutumu değişti. Çin ile dostluk ilişkilerine önem veren Bağa Tarkan, Çinli bir prensesle evlendi. Uygur tüccarlarına Çin'de yeniden ticaret yapma imkânını hazırladı.
840 yılında Kırgızların saldırısı sonucu Uygur Devleti yıkıldı.
Uygurların büyük bir kısmı, güneye ve batıya doğru göç ettiler. Güneye göç eden Uygurlar, Çin'in Kansu bölgesine yerleştiler. Kansu bölgesine yerleşen Uygurlar, Çin ile daha çok ticarî ilişkilerde bulundular. Uygurların bu bölgedeki siyasî varlıkları, Moğol hâkimiyeti altına girinceye kadar devam etti. Sarı Uygurlar olarak da bilinen Kansu bölgesi Uygurları, günümüzde, Batı Çin'de yaşamaktadırlar.
Kırgızların saldırısı sonucu batıya göç eden Uygurların bir kısmı, Doğu Türkistan'a yerleştiler ve burada bir devlet kurdular. Çin, Tibetlilerin saldırısına karşı bir güvence olarak gördüğü bu Uygur Devleti'ni tanıdı ve topraklarını genişletmesine karşı çıkmadı. Daha sonra Müslüman olan Uygurlar, İslâmiyetin Çin'de yayılmasına çalıştılar. Doğu Türkistan Uygurları, günümüzde Çin yönetimi altındaki Uygur özerk bölgesinde yaşamaktadırlar .
Türk - Çin İlişkileri
Türklerin en çok ilişki kurduğu devlet Çin'dir.
Çinlilerle Türkler arasındaki mücadele konusu ipek yolu egemenliğidir.
Türkler (Hunlar), Çine akınlar düzenlediklerinden Çin, Türk akınlarını durdurmak için Çin seddini yapmışlardır (MÖ. 214).
Çinlilerle Türler arasındaki ilk antlaşma Hunlar döneminde MÖ.198 yılında yapılmıştır.
Türklerin Çin Kültürüne Katkıları:
1) Çinliler ata binmeyi,süvari birliklerini, ceket ve pantolonu Türklerden öğrenmişlerdir.
2) Askerlik alanında
3) Devlet Teşkilatında
4) At kültüründe(Atı evcilleştirmede)
5) Gök Tanrı inancıyla... Çinlileri etkilemişlerdir.
Çinlilerin Türkleri Etkilediği Alanlar:
1. Tarım ve yerleşik kültür
2. Felsefe( Taoizm, Konfiçyüs ve Budizm)
3. Giyim ... konularında Çinliler Türkleri etkilemişlerdir
4. Göktürkler ve özellikle de Uygurlar döneminde Çin edebiyatı, dini (Manihaizm) ve felsefesi, Türkler üzerinde etkili olmaya başlamıştır.
630-680 arasındaki 50 yıllık zaman Gök-Türkler'in istiklallerini kaybettikleri bir matem devresi olmuştur. Her ne kadar Orta Asya'da millet olarak Türkler varlıklarını, dil, inanç, ve geleneklerini muhafaza etmişlerse de müstakil bir devletten mahrumiyet, "Bey olmağa layık evladın kul, hatun olmağa layık kız evladın cariye olması" Gök-Türkler için haysiyet kırıcı bir ıstırap kaynağı teşkil ediyordu. Millet şöyle diyordu: "Ülkeli bir kavim idim, şimdi ülkem nerede? Hakanlı bir kavim idim, şimdi nerede hakanım?" nerede diye seslenen Orhun Kitabeleri'nden de anlaşılacağına göre, Gök-Türkler'i bu felakete sürükleyen sebepler şu üç noktada toplanmaktadır.
1- Sonraki devlet ve idare adamlarının kifayetsizliği: "... Kagan bilge imiş, cesur imiş, buyrukları bilge imiş, cesur imiş, beyleri de, kavmi de iyi imiş, böylece ülkeyi tutup töreye göre tanzim etmişler... Sonra kardeşler, oğullar kağan olmuş, küçük kardeş büyük kardeş gibi yaratılmadığı, oğlu babası gibi yaratılmadığı için bilgisiz kağanlar tahta oturmuşlar, buyrukları da bilgisiz, fena imişler... Türk beyler, Türk adını atmışlar, Çin beylerinin adlarını almışlar, Çin hakanına boyun eğmişler, elli yıl işlerini, güçlerini (ona) vermişler..."
2- Türk kavminin uygunsuz tutumu: "Türk bodunu... Sen aç olduğun zaman tokluğu düşünmezsin, tok olduğun zaman açlık nedir bilmezsin. Bu sebeple hakanın iyi sözlerine kulak vermedin, yurdundan ayrıldın, harap, bitkin düştün. Müstakil hakanlığına karşı kendin yanıldın... Doğuya gittin, batıya gittin. Kutlu yurt Ötüken'i terk ederek gittiğin yerlerde ne yaptın? Su gibi kan akıttın, kemiklerin dağlar gibi yığıldı...", "Türk bodunu kendi hakanını bıraktı, hüküm altına girdi. Hüküm altına girdiği için Tanrı ona ölüm verdi, Türk bodunu öldü, mahvoldu...".
3- Kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propaganda: "Çin kavminin sözü tatlı, hediyesi yumuşak imiş, tatlı sözü, mülayim hediyesi uzak kavimleri yaklaştırır imiş. Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış, iyi, bilge kişiyi yürütmez imiş. Onun tatlı sözüne, yumuşak hediyesine kapılan çok Türk kavmi öldü..." ; "...Çin kavmi hilekar kurnaz olduğu için, küçük kardeşlerin büyük kardeşlere karşı ayaklanması, beylere kavim arasına nifak girmesi yüzünden Türk bodunu ülkesi yıkılmağa yüz tutmuş, müstakil hakanlık sukuta uğramış..." ; "... Çin kağanı, Türk kavmi (ona) bunca işini gücünü verdiği halde, Türk kavmini öldüreyim, soyunu mahvedeyim der imiş, mahvetmeğe yürürmüş...".
Gök-Türk tarihinin bu 50 yıllık fetret devrinin sonunda, kitabeler yolu ile çok iyi tanınan, Aşına soyundan, Kutlug (Çince'de Ku-to-lo) istiklal savaşına girişti (680). Türk Milleti'nin eski hür ve müstakil hakanlık çağının hasreti içinde olduğunu sezen Kutlug, kendinden önceki mücadeleleri de takip ediyordu: Çin'deki bazı Türk zümrelerinin aynı maksatla başa geçirdikleri Ni-şu-fu davayı kaybederek kesilen başı Çin başkenti Lo-yang'a götürülmüş (679), mücadeleye devam eden, yine Aşına soyundan Fu-nien kalabalık Çin kuvvetleri karşısında yenilerek 53 arkadaşı ile birlikte Lo-yang çarşısında idam edilmişti (Ağustos 681).
Bu sırada Kuzey Çin'de bulunan ve Türk kütlelerinin derin istiklal arzusunu gerçekleştirmek azmi ile ortaya atılan Kutlug, gizlice teşkilat kurarak etraftaki Gök-Türk ileri gelenlerini ve halkını vazifeye çağırdı. Süratle yayılan harekete katılanların sayısı kısa zamanda 5 bine yükseldi. Davete koşanlar arasında, II. hakanlık devrinde Gök-Türkler'in ünlü devlet adamı ve kumandanı Tonyukuk da vardı.
Kutlug ile Tonyukuk önce, 681'de Kuzey Çin'deki Yün-çu eyaletine baskın yaparak 30 bin civarında at, koyun, deve elde ettiler ve yeni gelenlerle kuvvetlenerek Göbi çölü ile Orhun ırmağı arasına çekildiler. Çugay Kuzı (Çince Çung-tsai, Ötüken'in güneyinde)'yı yazlık ve daha Güneydeki Kara Kurum'u kışlık merkezi yaparak hazırlıklarını tamamladılar. İlk hedefleri Ötüken idi.
Baykal Gölü'nün güney batısında yüksekçe dağlarla çevrili, mahfuz, müdafaası kolay, fakat etrafa akınlar yapmağa elverişli stratejik mevkide, iklimi mutedil ve otlağı bol bir yer olan Ötüken yaylası Asya Hunları ve I. Gök-Türk Hakanlığı zamanında devlet merkezi olmuş, Türkler'in kutlu toprağı sayılıyordu. Dağınık Türk kütlelerini ancak, "Türk devletçilik ruhunun yerleşmiş olduğu" Ötüken etrafında toplamak ve idare etmek mümkün idi.
Kutlug hareketinin gelişmesinden endişelenen Selenga ırmağı boylarındaki Oğuzlar'ın, tedbir olmak üzere K'itanlar'la ve Çin ile ittifak teşebbüsleri, bir Gök-Türk seferini gerektirdi. Tonyukuk'un tavsiyesi ile baskın şeklinde İnekler Gölü (Orhun'un kolları üzerinde) kıyısında kazanılan savaş (682) Oğuz tehlikesini ortadan kaldırdı. Tarihi ehemmiyeti haiz bu muharebe Gök-Türkler'in Ötüken'e hakim olmalarını sağladı. Kutlug "kağan" ilan edilerek "İlteriş" (İl=devleti derleyip toplayan) ünvanını altı ve II. hakanlığı teşkilatlandırdı: Kardeşi Kapagan (veya Kapgan)'ı "şad"diğer kardeşi To-si-fu'yu "yabgu" tayin etti. İstiklalin kazanılıp, devletin kuruluşunda birinci planda rol oynayan Tonyukuk'u, devlet müşaviri (Ayguçı) yaptı ve orduyu hazırlama, idare ve diplomasi işlerinin tanzimini ona verdi.
Yeni hakanlığın önce Çin'i taarruz hedefi olarak alacağı tabii idi. Bir zafer akınları resmi geçidi manzarasını veren Çin seferleri bir yandan, bu eski ve "hilekar" hasımı daimî baskı altında tutmak, diğer yandan, körpe Gök-Türk devletinin şiddetle ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek bilhassa at gibi zaruri madde ve vasıtaları elde etmek maksadını güdüyordu.
Akınlar hep Pekin'den Kan-su'ya kadar olan sahaya; Çin Seddi'nin hemen güneyinden Huang-ho'nun güney mecrasına yakın yerlere kadar yayılan ve Çinlilerin "Çu" dedikleri garnizon ve eyalet merkezlerine yöneltilmişti; 682-687 yılları arasında Çin üzerine 46 akın yapılmıştır. Bu seferler esnasında Çin valileri, kumandanları mağlup edildi, orduları dağıtıldı, hemen her yerde mukavemet kırıldı. Büyük çapta zaferler Hin-çu'da (Nisan 685) ve So-çu'da (Ekim 687) kazanıldı.
İlteriş Kagan kuzeyde Kögmen (Tannu-ula) dağlarına, doğuda Kerulen, Onon nehirlerinin yüksek vadilerine, batıda Altaylar'a kadar uzanan sahadaki Türk ve yabancı kavimleri Gök-Türk idaresine almıştı ("47 defa sefer etmiş, 20 kere savaşmış, Tanrı buyurduğu için düşmanları itaate almış, dizlilere diz çöktürmüş, başlılara baş eğdirmiş, Babam Kağan bu kadar ülke kazanmış..." (Kitabeler I.).
Böylece Gök-Türk Devletini yeniden kurup teşkilatlandırarak, töreyi tekrar yürürlüğe koyan milli kahraman İlteriş, kutlu Ötüken yaylasında dalgalandırdığı kurt başlı sancağın gölgesinde öldü (692). Vaktiyle İlteriş adına dikildiği iddia edilen, Orhun'un güneyindeki Ongın kitabesinin 720'lerde dikildiği ileri sürülerek İlteriş'e ait olmadığı belirtilmiştir.
İlteriş öldüğü zaman biri 8 yaşında (Bilge), diğeri 7 yaşında (Kül Tegin) olmak üzere iki oğul bırakmıştı. Kardeşi 27 yaşındaki Kapagan (veya Kapgan), hakan oldu (692-716). Çin kaynaklarında adı Mo-ç'o (Türkçe aslı, Bekçor) diye geçen Kagan, Türk tarihinin büyük fatihlerinden biridir. Tonyukuk devlet müşavirliği vazifesini yapıyor, kardeşi, yeğenleri ve oğulları yavaş-yavaş Gök-Türk hakanlığının seçkin simaları olarak beliriyorlardı. Kapagan Kagan'ın büyük ve uzak görüşlü bir devlet adamına yakışır planları olduğu görülmektedir ki, esasları şöyle hülasa edilebilir:
a- Çin'i baskı altında tutmak. Bunda iki maksadı vardı: Türk devletinin huzurunu korumak ve halka yetecek ölçüde ziraî istihsal imkanları sağlamak;
b- Çin'de dağınık halde yaşamakta olan Türkleri anavatana (Ötüken) çekmek. Bunda da iki maksadı vardı Türkler' yabancı hakimiyetinden kurtarmak ve Türk ülkesinde askerî ve iktisadî gelişmeyi hızlandırmak;
c- Asya kıtasında ne kadar Türk yaşamakta ise, hepsini Gök-Türk birliğine bağlamak. Kapagan'ın bu siyasî ve iktisadî görüşleri onu sayılı Türk büyükleri arasında yükseltmektedir. Bilhassa üçüncü nokta çok dikkat çekici bir siyasî kavrayış ifade eder.
Genç, haşin ve ihtiraslı Kapagan, seferler ve zaferler dizisinin 693'te Çin baskını ile açtı. Ling-çu eyaletini şiddetli darbeler vurarak aynı sene içinde aynı bölgeye yedi sefer daha tertipledi. Sonra Ordos'a akın yaptı. Askerî harekâtını yeniden Ling-çu'ya yoğunlaştırdığı yılda (696'da), 8 sefer daha yapmıştı. K'i-tan'larla Çin'in bozuşmasını kendi lehine değerlendirerek, T'ang imparatoriçesi Wu'yu destekledi. Korkunç K'i-tanlar'ı Hopei bölgesinde ağır bir hezimete uğrattıktan (Ekim 696) sonra imparatoriçeye isteklerini sıraladı: 100 bin "hu" (hu= 12,5 kilo çeken ölçek) tohumluk darı, 3 bin adet ziraat âleti, 10 bin (T'ang-shu'ya göre 40 bin) fond demir, Çin topraklarında oturan (Çoğu Ordus'da "6 eyalet" arazisinde idi) Türkler'in anavatana iadesi.
Sonra Kapagan, Yenisey bölgesini işgal etmekte olan Kırgızlar'a yöneldi. Mevsim kış (697-698), yol uzun ve meşakkatli idi, fakat bu sefere zaruret vardı. "(Kuvvetli Kırgız Kağanı) Çin ve On-ok kağanları ile anlaşıp, Altun ormanında (Altaylar'da) toplanalım, ordularımızı birleştirelim Türk kağanına saldıralım, yoksa kagan cesur ve ayguçı'sı bilge olduğundan o bizi mahv eder demişler" (Tonyukuk Kitabesi) Kapagan ile Tonyuyuk idaresindeki Gök-Türk ordusu "kar sökerek ağaç dallarına tutunarak, bazen atları yedeğe alarak" yolsuz vâdilerden Kögmen dağlarını aştı, Yenisey kaynaklarında Anı ırmağı kıyısındaki Kırgızlar'ı bastırdı, "han"ı telef olan Kırgız ülkesi teslim alındı.
Kapağan Kağan 697 yazında hâkan, mevcut duruma uygun olarak, orduyu ve idareyi yeniden teşkilâtlandırdı: Kardeşi To-si-fu'yu hâkanlığın sol kanadı "yad"ı, İlteriş'in oğlu 14 yaşındaki Bilge'yi sağ kanad'a Tarduş üzerine "şad" tâyin etti ve kendi oğlu Bögü (Kitâbelerde İnal Kagan, Çin kaynaklarına Fu-kü)yü "küçük kagan" yaptı. Bu suretle Türk imparatorluğunda iki cephe teşekkül etmiş, askerî kuvvetler de iki ordular grubu hâlinde tertiplenmişti.
Kapagan Çin ile savaşa hazırlanırken, İnal Kagan ile Bilge Şad emrindeki fakat gerçek sevk ve idaresi Tonyukuk'un elinde bulunan batı ordular grubu da On-oklar'ı devlete bağlamak vazifesini almışlardı. Çin elçilerine karşı Kapagan'ın şiddetli ve kararlı tutumu şimdilik doğuda bir silâhlı çatışmayı önledi. Mo-ç'o'nun kudretinden telâşlanan Çin'den derhal üç bin ziraat âleti, 40 bin "şi" (1şi =10 hu) tohumluk darı gönderildi ve Türkler anavatan topraklarına iâde edildi (698). Büyük "kagan"ın plânlarından ikisi gerçekleşmişti.
Ancak, Kapagan'ın kızını bir T'ang prensi ile evlendirmek arzusuna karşı, imparatoriçe Wu'nun, T'ang'lardan değil de, kendi âilesinden bir prensi damat olarak ortaya sürmesinden öfkelenen Kapagan, yanında bulunan Çin elçilik heyetinden general Çen-çi-wei'yi (T'ang sülâlesine mensup olmalı) "Çin kaganı" ilan ederek, onunla birlikte ansızın, fırtına gibi, Çin topraklarında göründü.
Çeşitli eyaletlere, aynı sene içinde (698) 30 defa çıkış yaptı. 100 bin kişilik ordusu tarafından, karşı koyan bütün Çin kuvvetleri ezildi, at sürüleri, başta olmak üzere bol ganimet ve esir alındı. Oradan kuzeye yönelen Kapagan'a, Çin orduları kumandanı Şa-Ça-Cung-i, emrindeki birkaç yüz binlik kuvvetine rağmen, hücuma cesaret edemeyerek, Gök-Türk süvari tümenlerinin geçişini uzaktan seyrederken, ümidini kaybeden Çin sarayı da orduya gönderdiği gizli bir günlük emirle, "kagan'ı bulup öldürenin" prens ilan edileceğini bildiriyordu.
Bu sırada İnal ile Bilge tarafından sevk edilen batı orduları grubu da, Tonyukuk'un yüksek kumandasında, Altaylar'ı aşıp Yarış-ovası (Cungarya)'na doğru ilerlemiş ve Bolçu (Urungu gölünün güney-batı kıyısında; bugün Tokoi kasabası)'da "ateş ve fırtına" gibi saldıran "Türgiş kagan"ın kumandasındaki 10 tümenlik (100 bin kişilik) On-oklar ordusu üzerinde kesin zafer kazanmıştı (698).
Türgiş hakanı Uçe-le'nin esareti, yabgusu ve şadının yakalanması ile neticelenenen Bolçu savaşı, On-oklar'ın bütün To-lu ve Nu-şi-pi kabilelerini, Balkaş, İli, Isık Göl, Çu ve Talas bölgesindeki Türkler'i Gök-Türk birliğine bağlamış, Hakanlığın sınırları Taşkent ve Fergana'ya dayanmıştı. Çin kayıtlarına göre, "Mo-ç'o zaferlerinden gurur duymakta, imparatorluğumuzu hakir görmekte. Yüksek gayeleri var. Her tarafa ordular sevk ediyor.
Arazisinin genişliği 10 bin "li" (= aşağı yukarı 4500 km)'den fazla. Bütün barbarlar (Çin dışındakiler) onun emri altında...". Böylece vaktiyle Tardu'nun, Türk birliğini gerçekleştirdiği tarihten tam 100 sene sonra Kapagan Kagan'ın Doğu-Batı hakanlıklarının topraklarını tek idarede toplaması yolu ile "dehşet verici Türk birliği ihya edilmişti". Ancak Kapagan'ın planında 3. noktanın tamamlanması için Maveraünnehir'inde zaptı gerekiyordu.
Coğrafî mevkii, iklimi, verimli toprakları ile zenginliği bütün kaynaklarda övülen Maveraünnehir'de o sırada Gök-Türk ordularına karşı koyacak bir kuvvet yok idi. Türk soylu bazı ailelerin idare ettiği "şehir krallıkları" 675'lerden beri, nisbeten küçük kuvvetlerle ufak çapta teşebbüslere girişen Müslüman Arap kumandanlara (Abdullah b. Ziyad, Said b. Osman, Musa, Mühelleb vb.) başarı ile mukabele etmekte idiler.
Editör 3
Türk-Çin Siyasi Münasebetleri ders notu konu özeti çalışma notları özetler ders anlatım eğitim öğretim kaynakları Hunlar Dönemi Türk Çin İlişkileri Türklerin Çin Kültürüne Katkıları
Benzer Tarih Ders Notları
- Zaman ve Takvim (Özet)
- Tarihi Çağlar (Taş Çağı, Maden Çağı)
- Tarihe Yardımcı Olan Bilimler
- Tarih Yazıcılığının Gelişimi (Özet)
- Tarih Öğrenmenin Önemi Ve Yararları (Kısaca)
- Tarih Çağları - İlk Çağ Uygarlıkları (Çin, Hint, İran Uygarlığı)
- Ders Notları Ekleyin
- Ders Notları Ana Sayfa
Yazılan son 5 yorum gösteriliyor.
İçerikle ilgili 5 yorum yazılmış.