Deniz kabukları, ölümün güzel hali;
duru, kuru, parlak beyaz,
sade ve sadece güzel.
Her biri farklı birbirinden ve
bir o kadar benzer birbirine. Binlercesi denizin en güzel yerinde; dalgaların üzerinden rüzgarla gelip geçtiği,
denizin ve güneşin kıyısında
öylece dururlar.
Ölümün en güzel sadeliğidir, bir şehitten sonraki;
doğada var olan en güzeli, görebildiğim kadarıyla.
Gidişler de ölümdür birer.
Beklentisizce sevmek de ölümdür.
Ve ölüm güzel şeydir bir haneye kaydoluyorsa duygular, sevgiler, anlar, çabalar.
Tüm bu çabalar...
Sevme ve onu düşürmeden taşıyabilme de çaba değil midir
Ben de sevgiyi taşıyabilmek için gönlümün denizine su çekiyorum. Gönlümdeki su birikintisine ırmakların akabileceği yollar arıyorum, açmaya çalışıyorum.
Düşürmemek için sevgiyi, üstte tutabilmek için;
gönlümü göğüs kafesinden,
zihnimi başımın üstünden yerlere,
aşağılara düşürmemek için
gözyaşıyla besliyorum kimi zaman.
Suları kurumasın diye göz pınarları arıyorum.
Denizin serabını anlatan şiirler okuyorum.
Bolca kullanmalıyım aklımı, bolca.
Bolca kullanmalıyım gönlümü, zihnimi;
ne yapılırsa gönülle, ne yapılırsa zihinle.
Ne iş görürse onları düşürmeden muhafaza edildikleri yerde
kullanıyorum; işleyen demir ışıldar sözüyle.
Işıldasın diye, bir deniz kabuğu kadar
berrak ve parlak kalsın diye; ölümüm, gidişim, bitişim bir deniz kabuğu gibi
sade ve güzel olsun diye.
Emine Aydoğan
Emine AYDOĞAN