Bir eylül akşamında giderken bu şehrin sokaklarından geride bıraktıkların düşündürür seni. Uğruna onlarca kez canından vazgeçtiklerin kalır aklında. Bir de onların nelerden vazgeçtikleri… Düşünürsün saatlerce, günlerce, aylarca... Yoktur buna da verecek bir cevabın. Onca düşüncenin sonunda hep aynı cevabı bulursun yüreğinin içinde. Her sorunun cevabı aslında “koca bir hiçtir sadece”. Ne onu aklından çıkarabilirsin ne de sorularına bir cevap bulabilirsin. Sürüklenip gidersin cevapsız sorular denizinde. Boğulmaktan korkarsın ama yoktur başka çaresi bunun.
Giderken yanında götürdüklerin değil de geride bıraktıkların acıtır canını. En çok onları özlersin dostlarını, anılarını, kalbinde acısını dindiremediğin sevdalarını.. Sabahlara kadar uykusuz kaldığın geceleri, onu düşünerek yaktığın her sigarada çektiğin son nefesi özlersin. Yanında götürmeye çalışırsın ama hiçbiri gelmez seninle. Onların yeri ayrıdır çünkü. Koparıp alamazsın hiçbir anıyı yaşandığı yerden. Başını her yastığa koyduğunda uykularına tecavüz eder geçmişin, sabahlara kadar yok olup gidersin gecenin karanlığında.
Gitmekle silinemez şehrin gözyaşları. Her adımda daha da acıtır canını yağmurla yıkanan sokaklar. Yürüdüğün yollar korkutur artık seni. Tek başına yürümezsin, yürüyemezsin o ışıklı caddelerde. Yalnızlığın yansır şehrin kaldırım taşlarına. Tek başınalığının vurur gökyüzünde duran küçücük yıldızlara.
Gitmek gitmektir işte. Başka bir adı yoktur, başka bir tarifi yoktur bunun. Sağ tarafın gitmekten yana olur da, sol tarafında taşıdıkların zorlaştırır gitmeyi. Gidiş yolunu en iyi dönenler bilirde, dönmeyen çoktur bu yolda. Şimdi kalbinde simsiyah bir geçmişle terk ederken bu koca şehri, p.ç gibi ardına bakmadan git! Kaldır başını gökyüzüne ve ardına bakmadan al yalnızlığını çek git!
İsimsiz