Eren Çok güzel bir şiir öğretmenim 2 artı verdi.
O Mustafa Kemal'di ! Şiiri | Serhat Yuna
Evet o Mustafa Kemal'di.
Geleceği aydınlatan,
Yurdumu hainden kurtaran,
Sessizce bir anda gidip,
Aramızdan ayrılan.
Evet o Mustafa Kemal'di.
Hem çalışkan hem zeki.
Bizlerin kaderini o değiştirdi,
Ve öyle kalacak,
Öyle kalacak.
Sükutun çığlığı kadar sessiz,
Korkunun gücü kadar güçlü,
Yiğidimin kılıcı kadar keskin,
O dünyanın lideri
Evet o Mustafa Kemal'di!..
Serhat Yuna
O Mustafa Kemal'di şiiri Atatürk şiirleri eğitici şiirler okul şiirleri öğretici şiirler bilgilendirici şiirler dersimiz.com şiirleri öğrenci şiirleri amatör seçme şiirler şiir okul şiir sitesi
Yazılan son 5 yorum gösteriliyor.
İçerikle ilgili 5 yorum yazılmış.
Benzer Atatürk Şiirleri
Mustafa Kemal'in Kağnısı Şiiri
Yediyordu Elif kağnısını,
Kara geceden geceden.
Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
İnliyordu dağın ardı, yasla,
Her bir heceden heceden.
Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı.
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik,
Nam salmıştı asker içinde.
Bu kez yine herkesten evvel almıştı yükünü,
Doğrulmuştu yola önceden önceden.
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar,
Kocabaş, çok ihtiyardı, çok zayıftı,
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanısıra,
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden.
İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında.
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri,
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim;
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına.
Alını, yeşilini kapmıştı, geçirmişti,
Niceden, niceden.
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu,
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha dedi gitmez,
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacur gucur
Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı
Kahroldu Elifçik, düşünceden düşünceden.
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer götürür ana, çocuk, mermisini askerciğin,
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım.
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır,
Düşerim gerilere, iyceden iyceden.
Kocabaş yığıldı çamura,
Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar,
Örtüldü gözleri örtüldü hep.
Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı, bacım.
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifçik,
Yürüdü düşman üstüne, yüceden yüceden.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Dağ Başını Duman Almış Şiiri
Bir sisli kasım sabahıdır bu;
Düştüler yollara Kırklar Yediler...
Dağ başını duman almış kardeşim,
Gün doğmayacakmış, dediler.
Baktım ki bütün gökyüzü baştan başa tenha,
Bir kapkara matem sarıyor memleketi,
Her sineyi bir kapkara yas dolduruyor,
Ev ev bacalardan taşıyordu.
Bir sisli kasım sabahı baktım,
Baştan başa öksüz koca bir yurt,
Taş taş döğünüp ağlaşıyordu.
Nereden çıktı bu ferman nereden?
Dağ başını duman almış kardeşim,
Ansızın bir karayel esti meğer pencereden,
Karıştı tarihin sayfaları...
Toz duman içinde Anafartalar!
Samsun, Erzurum, Sivas,
Baş döndürücü bir hız geçiyor memleketi,
Nefesler tıkanıyor, adımlar şaşıyordu.
Büyüdü ellerim, ayaklarım, kafam!
Sakarya boylarında bir yanık türkü,
Akdeniz'i gösteriyor Mustafa'm!
Kağnılar mermi değil, iman taşıyordu.
"Dağ başını duman almış" kardeşim,
"Gümüşdere durmaz akar"
Bir dert ki kemirir içimiz kasım sabahları,
Bir dert ki yakar!
Yeni bir bayrama girmişti vatan,
Her taraf mutlu ve hür,
Tuttu baştan başa Türk yurdunu bir resmi geçit,
Yürüyor koskoca millet,
Yürüyor başta Atam,
Devrim devrim geçiyor memleketi,
Tepelerden gece gündüz aşıyordu.
Med miydi, cezir miydi bilinmez,
Bir seyrediyor şöyle uzaktan uzağa,
Bir yaklaşıyordu.
"Rabbim yeni bir mucize versin, diye Türk'ü
Gönderdi bu dünyaya muhakkak Atatürk'ü."
Böyle söylerdi kesik kollu dedem.
Gördüler de analar babalar o kara günleri,
"Allah gönderdi Gazi'yi,
Allah yüzümüze bakmış." Dediler.
Ama bir gün
Bir sisli kasım sabahı
Dağ başını duman almış, kardeşim;
Gün doğmayacakmış, dediler!
Baktım ki bütün gökyüzü baştan başa tenha
Bir kapkara matem sarıyor memleketi,
Her sineyi bir kapkara yas dolduruyor,
Ev ev bacalardan taşıyordu.
.....................................
Bir sisli kasım sabahı baktım
Hâlâ vuruyor nabızlarımızda
Hâlâ yaşıyordu.
Lâkin kesilip dinmedi ruhumda o sancı,
Hâlâ o yetim bakışlarımda
Donmuş bir avuç hâtıra kalmış!
Dağ başını duman almış kardeşim,
Dağ başını duman almış!
Bekir Sıtkı ERDOĞAN
Bekir Sıtkı ERDOĞAN
Atam Şiiri
ATAM doğdu Selanikte
Çok zeki çok çalışkandı
Birinciydi derslerinde
Birgün babasız kaldı
Annesi onu okuldan aldı
Dayısının çiftliğinde
Kargaları kovalardı
Sonra yine okudu
Subay oldu
Zaferler kazanarak
Yurtdan düşmanı kovdu
Sarardı soldu hastalığı sirozdu
Bir gün dolma bahçede öldü 9:05 geçe
HERZAMAN HERYERDE ATAM İZİNDEYİZ
Umut Büyük
Mustafa Kemal'in Atı Şiiri
Daha da parlamıştı güzelleşmişti al at
Mustafa Kemal'in bindiği günden beri.
Sanki bilinmez bir rüzgârla dolmuştu
Göğe göğe kalkıyordu alevden başıyla
Uçar ayaklariyle oyuyordu yeri.
Kimseyi bindirmiyordu üstüne artık
Bindirmez ya, Mustafa Kemal'in atı o.
Bunca at arasında neden onu seçmişti,
Nasıl tutmuştu ak elini alnında
Artık dağın taşın saltanatı o
Çok zorladı suvari alayının yiğit binicileri
Al ata binebilmek imkânsız.
Öyle damarlanıyordu ki derisi bir sızı duyuyorlardı.
Öyle çılgınlaşıyordu ki köpük köpük
Nerdeyse düşecekti nârin allığıyla cansız.
Alay kumandanı aldı işi demir avucuna
Bir alay bir ata vuramaz mı gem?
Kendi denedi yanık bilgisiyle yılların,
Sustu karşıdan dehşetle, kaygıyla, hayranlıkla bütün suvariler
Al at, al at, deli ve muhteşem.
Aylar geçti aradan
Binicisiz al at başı boş dolaşıyordu.
Arpanın yulafın samanın vakti kurudu kara toprakta,
Alaya öyle nekes günler geldi ki
Kısmette bir avuç ot bile bulmak zordu.
Atların yemleri gayri kısık mı kısık
Azbuz ağaç kabuğu, keçi boynuzu, küsbe.
Söyleniyordu öbür atlar aralarında al at için
"Bizimle torba takan bu, ne işe yarar,
Bu, at değil süs be."
Suvariler düşündü ki kısıma küçücük bir çare var.
Nasıl olsa faydasız,
Parmakları acılı, gözleri bulanık,
Bir sabah tımarında al atı saldılar.
Hemen çekildi al at bozkıra
Ancak bir kuşun atımı, ne çok ne az.
Alay nereye gitse o da peşinde gidiyordu ufuktan,
Kötülüyordu, bakımsız gün gün garip,
Felek kimsede parıltısını bırakmaz.
Öyle incelmişti ki boşlukta
Yaşıyan sanki rüzgârlarıydı.
Eski sevdalar kadar uzak,
Bir yaprak düşmüştü içinden,
Sarıydı.
Al at çağırmalarını duymazlığa getiriyordu,
Pişman olmuştu suvariler ta baştan ama.
Yalnız ilişiğini kesmemişti hiç
Dağdaki boz kayadan kızaran gök üstünde hareketsiz duruyordu
Her akşam istiklâl Marşı'yla yapılırken yoklama.
.......................................
Bir gün girdi alay en çetin savaşına
Kılıçtan arta kaldı toprak.
Yaya cengi can komadı alanda
Açıldı göğe doğru
Gönülle al kan, göğüsler ak.
Sürdü döğüş akşamaca
Şanlı alay çekilmek emrini aldı.
Ağırdı sillesi kaderin
At kopmuş, kılıç kopmuş, göğde kopmuş
Suvari alayı koca bir masaldı.
İşte ansızın hücum dört nalında al at
Gelirdi alayın önüne düşman tarafından, geri giderdi.
Şaşırdı herkes,
Herkes düşündü söylediğini ecelin:
Al at acap en derdi?
Sezdi alay kumandanı durumu hemen
At bin diye haykırdı yönlere
Yel oldu ölümlerden öte cümlesi,
Vardılar bir solukta yamaçlardan
Düşmanın ardçı koyup kaçtığı yere.
Düştüler peşine yurda el atmışların,
Buğday büyüyüşiyle rahat,
Su çağlayışıyla çabuk,
Yıldız akışıyla şahlanmış
En önde bir sancak misali al at.
Alay uzandı gerisine doğru büyük düşman birliklerinin
Saldırırken cephelerden ordu.
Kılıç aydınlığı doldurmuştu bayırı düzü gökçe,
Parlarken kuvvet üstünde hak
Can ecelden görünmüyordu.
.................................
Zaferden sonra çok aradı alay Mustafa Kemal'in al atını
Al at sır olmuştu yaşamakta.
Kimi uçmuş dedi ardına göğün,
Kimi yatır olmuş dedi vatanın yüce uykusu kadar
Ama bir parıltı vardı uzakta
Ki parlar bağzı günler akşam yoklamasında
Bir yele, bir köpük, bir dört nal hızıyla batı.
Nakşolur mavilik üstüne efsaneden
Bin kırmızıyla, bin rüzgârla, bin şahadetle
Mustafa Kemal'in al atı
Behçet Kemal ÇAĞLAR
Behçet Kemal ÇAĞLAR