Uhud Savaşı…
Ve savaşın en kızgın anı,
Bedir’den sonra ikinci bir mağlubiyeti tadan müşrikler,
Gerisin geri kaçmakta idiler.
Fakat bu henüz kesin bir zafer değildi;
Dönemeyecekleri bir noktaya dek,
Müşriklerin takibi, savaşın gereğiydi.
Müslümanlar bir an bunu unuttular,
Ganimet toplamaya koyuldular,
Ve Ayneyn tepesindeki okçular,
Ne olursa olsun mevzilerini terk etmemesi gereken o okçular…
Savaşı kazandık diye heyecana tutuldular,
Verilen emri nisyan ile ganimete koştular.
Derken savaşın seyri değişti,
Güzide sahabe Mus’ab bin Umeyr şehadete erişti.
Meşhurdu onun Resûlullah’a benzerliği.
Onu şehit eden zannetti ki o Resûlullah idi;
Çıktı müşriğin biri dağ başına,
Muhammed öldürüldü diye başladı haykırışa.
Bunu duyan sahabeler düştü telaşa;
Resûlullah öldüyse,
Savaşmanın ne anlamı var?
Akıllarda şimdi bu düşünce var.
Ve savaşın seyrini değiştiren sahabe…
İşte Enes bin Nadr!
Atıldı savaş meydanına,
Haykırdı doya doya:
‘‘Öldüyse Resûlullah,
Bakidir Rabbimiz Allah!
O öldürüldüyse ne anlamı var yaşamanın?
Haydi onun şehit olduğu dava uğruna çarpışalım!
Ve biz de onun gibi şehit olalım!’’
Onun bu haykırışı,
Oldu mü’minlerin yeniden canlanışı.
Enes bin Nadr denize dalar gibi daldı,
Müşriklerin tam ortasına,
Kanının son damlasına dek çarpışmada kaldı,
Seksen kılıç ve mızrak darbesi aldı.
Savaş sonunda şehitlere bakıldı,
Enes’in kim olduğu anlaşılmadı.
Onu ancak kız kardeşi Rubeyyi
Parmağındaki bir işarete bakarak tanıdı.
Bu yüce kahramanı Kur’an övgüyle anlattı.
Şâir’ül İslâm Yûnus Kokan
Yûnus KOKAN