Arapça, giren demektir. Manâ olgunluğunu elde etmek üzere, tasavvuf yoluna giren kişiye, sâlik denir.
Sancak taşıyan kişiye denir. Aynı mânâda "alemdar" kelimesi de kullanılır
Türbelerde, mezarların üzerine tahtadan sandık şeklinde yapılan ve üstüne yeşil çuha örtülen yere denir.
Arapça, put demektir. Çoğulu asnâm. Kulu, Allah'a vuslattan alıkoyan her şey puttur. En büyük put nefistir.Sevgili, pîr anlamında da kullanılır.
Açıklamalarıyla 99 Tasavvufi-Tasavvuf Terimi
Kavuk, börk, külah, fes ve emsali başlıklar üzerine sarılan tülbent veya şala verilen ad. Sosyal tabakalaşmaya göre, sarığın rengi ve biçimi farklı olur.
Arapça, yol anlamına gelir. Hayır ve sevab ümidi ile parasız su dağıtılan, etrafı parmaklıklı ve çoğunlukla kubbe ile örtülü olan binalara, sebil veya sebilhane denir.
Arapça, secde etmek, Allah'ı tazim için, yüzü yere koymak anlamını ifade eden bir kelime.
Arapça, doğruluk demektir. Sır ve aleniyyenin (içte olanla, dışta olanın) eşit olması. "Olduğun gibi görün veya göründüğün gibi ol" vecizesinde anlatılmak istenen husus, Mü'minin imanında sıdkı kadar, kâfirin de küfürde sıdkı, şahsiyetteki dengenin göstergesidir. Sâlikin söz ve işinde sıdkı ön planda tutmayı alışkanlık hâline getirmesi ve bu hâlini devam ettirmesi, onu sıddıklar zümresine dâhil eder.
Tasavvufi yolların hepsinde günümüzdeki mürşitten Hz. Peygamber'ekadar ulaşan bir manevi zincir söz konusudur. Bu zincirin tarihsel olarak sağlıklı oluşutasavvufi feyiz ve bereketin intikalinde çok önemlidir. Bir tasavvuf yolununsağlamlığının en büyük delili sahih bir silsileye sahip oluşudur.
Farsça, kimya demektir. Bakırı altına çevirme hüneri, ilm-i Simya'yı mürşid-i Kâmiller bilirler. Onlar Allah'ın izniyle, değersiz bakır gibi olan insan nefsini, yirmi dört ayar altına (nefs-i kâmile'ye) dönüştürürler. Kötü ahlâkı, iyi ahlâka dönüştürme san'atı.
Arapça, sûfî kelimesinin bozulmuş şekli. Samimi dindar kişilere sofu denirken, şekilci, ham tipli dindarlara da aynı tâbir kullanılır. Necip Fazıl merhumun özden mahrum, kırıcı, itici, çirkin yüzünde güzel İslâm'ı çirkinleştiren, dindar kılıklı tipler hakkında kullandığı "ham sofu, kaba yobaz" ifadeleri meşhurdur.
Arapça, yünlü, yün giyen anlamına gelen bir kelime. Hakk'a erişen kişiye sûfî, bu yolda gayretle devam edene de mutasavvıf denir.
Arapça, barış anlamında mastar. Yapılan amel ve ibadetlerin kabul edilmesine sulh denir.
Arapça, yola girmek, yol almak demektir. Bir şeyhe bağlanan kişinin, belli bir metodla, Allah'a doğru, yani kemalâta doğru iç (manevî) planda yaptığı yolculuğa sülük denir.
Arapça, içecek şey, anlamında bir kelime. Aşk ve muhabbet anlamına kullanılır. Coşkun aşk halleri ki, bu durumdaki kişi aşkta sadakat imtihanından geçer. Kemale erenlerin hali budur.
Mum, meşale anlamında Arapça bir kelime. Bu İlâhî bir nurdur. Sûfînin kalbini yakan İlâhî nurun pırıltısı, müşahede ehlinin kalbinde parlayan irfan nuru.
Arapça, kötülük demektir.
Arapça, içecek demektir. İlâhî, feyz, ilâhî sevgi, aşk şarabı.
Yılan ve zehirli hayvanların zararından korunmak üzere, ocak adı verilen kişinin okuyup üfürdüğü şerbeti içirmesi olayına şerbetleme adı verilir.
Şeriat, din manasına geldiği gibi dinin, ibadet ve muamelelere ait hükümlerine de şeriat denir. Yani, şeriat dindir, din de şeriattır.
Diğer Tasavvufi-Tasavvuf Terimleri
Terimler Sözlüğü Ana Sayfa
Açıklamalı Tasavvufi-Tasavvuf Terimleri Sözlüğü